Tehlike

Emin Varol

16.Nisan.2017 tarihinde yapılan referandumla anayasa değişikliği % 51 oyla kabul edildi. Değişikliğin 7. Maddesine göre; Anayasanın, cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişkisi kesilir düzenlemesi, kaldırıldı. Cumhurbaşkanı partili olabilir. Hatta bir siyasi partinin genel başkanı olabilir. Şimdiki gibi. Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasanın 104. Maddesi: Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir. Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder, anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.... Bu iki madde, Cumhurbaşkanının partili olması ve Türk milletinin birliğini temsil etmesi, kendi içinde çelişkilidir. Partili bir şahsın, başka siyasi görüşte olanların birliğini temsil etmesi, eşyanın tabiatına aykırıdır. Böylesine ucube bir değişikliği, ne yazık ki, kabul ettik. Değiştirilen Anayasa Devlet Başkanını, demokrasilerde eşine rastlanmayacak, yetkilerle donatmıştır. Bu kadar geniş yetkilerle donatılmış, siyasi bir partinin genel başkanının, aynı zamanda yürütmenin de başı olarak da, devleti bir parti devletine dönüştürme olasılığını göz ardı etmemek gerekir. Nitekim 16.Nisan.2017 tarihinden bu yana, devleti parti devletine dönüştürme yolunda epey mesafe alındı. İlgili, ilgisiz FETÖ suçlamalarıyla devlet kadrolarından uzaklaştırılanların yerini iktidar partisinin yandaşları aldı. Devlet kurumları adeta parti organı haline getirildi. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı, düzenin ayakta kalabilmesi için, hayati önem taşır. Bu göz ardı edilerek, yargı siyasallaştırıldı. Savcılar Devlet Başkanından adeta talimat bekliyor. Devlet Başkanının olayları değerlendirmesinden sonra, durumdan vazife çıkaran, savcılar harekete geçiyor. Yargıçlar, savcıların istediği şekilde karar veriyor. Siyaset kışlaya da girdi. Suriye'de hainlere karşı düzenlenen Zeytin Dal'ı Harekatı'nın komutanı olan Orgeneral Metin Temel, pasif göreve atandı. Yardımcısı Tuğgeneral Mustafa Barut ise başka pasif bir göreve atandı. Siyasetin kışlaya girmesinin doğuracağı sonuçları kestirmek mümkün değildir. Siyaset camileri de işgal etmiş durumda. Camiler AKP'nın arka bahçesi ve partiye eleman kazandırma kaynağı. Okullarda siyasetten nasibini alıyor. AKP siyasetine uygun olarak okullarda Ortaçağ eğitimi verilmeye başlandı. Siyasetin kışlaya, camiye ve okula girmemesi gerekirken buraları parti organı haline getirilmeye çalışılıyor ve getiriliyor. Tek adam rejimine geçtikten sonra, ülkenin füze gibi ileri gideceği iddia ediliyordu. Ülke değil amma enflasyon ve işsizlik füze gibi ileri gitti. Ekonomik sıkıntı had safhada. Bunlar yetmezmiş gibi, iktidarın başı, muhalefetin sesini kesmek ve muhalefeti sindirmek için devletin gücünü kullanıyor. Devletin gücünün muhalefeti ezmek için kullanıldığı sistemin adı faşizmdir. Demokrasi ülkede son nefesini veriyor. Halbuki, kalkınma ve gelişme demokrasi olmadan olmaz. Devleti parti devleti olmaktan kurtarmak ve demokrasiyi yeniden etkinleştirmek, bu toprakların çocuklarının kutsal görevidir. 31 Mart yapılacak seçimler, bu bakımdan bir sınav olacaktır.