Siyaset Dili Kirlenince...

ANALİZ/ ODABAŞ

  Türkiye’nin 1990 yılları arasında toplumun tüm kesimlerini bir arada tutan siyasi nezaket ve üslubu ne yazık ki son 15 yıldır göremez hale geldik. Ülkeyi yönetenlerden tutunda, imamlara varana dek küfürlü konuşmaları hep birlikte şaşkınlık içerisinde seyretmekteyiz. Rahmetli Bülent Ecevit,Süleyman Demirel, Turgut Özal Alpaslan Türkeş ve Erbakan Hocanın dili ne kadar edepli ve mütevaziydi.. İdeolojileri faklı olan bu siyasetçiler birbirlerinin fikirleri farklılık içermesine rağmen, siyaset yaptıkları dönemlerde asla nezaketi ellerinden bırakmamışlardır. Şimdi geçmişe dönüp baktığımızda bu siyasetçileri mumla arar hale geldik... Edepsizliği siyasete bulaştırmaktan hiç  gocunmayan Milletin Vekilleri işi o kadar azıtmışlardır' ki vatandaşın anasına bacısına küfür edebilecek kadar aciziyetin içine düşmüşlerdir. Vatandaşın kılı,tüyü gibi en mahrem söylemleri  kamuoyuyla paylaşarak siyaset yapmaya çalışanların nasıl bir ruh halinde olduklarını anlamakta hakikatten güçlük çekiyoruz… Bu siyasetçileri kim nerede nasıl yetiştirdi ki, dilleri bu kadar aşağı  seviyelere düştü? Sadece siyasilerin dili kirlenmekle kalmadı, imamlarda bozulmaya başladı. Günümüzün imamları  bu kirliliğin içinde  manevi değer bilincini unutarak, kendini eleştiren  bir vatandaşa O..pu… diyebilecek kadar seviyesizliğe alet olup, din görevlisine hiç yakışmayacak davranışlar içerisinde bulunabilmektedir. Böyle bir imamın safında yer alan cemaat nasıl Allahın huzuruna çıkabilir? Siyasete bulaşan kirli ve yozlaşmış dil yaratılanı yaratandan ötürü sevmek gerektiğini bilen ve toplumu bir arada tutan Camii imamlarına kadar bulaşmış ve hastalık saçmaya devam etmektedir. İmamların bozulmasına mı şaşıralım! Yoksa siyasi edepten yoksun olan milleti temsil etme noktasında görev alan vekillere mi yanalım? Hal böyle iken, çıkıp hala biz ileri medeniyet noktasına geldik  nutukları atmanın gerçeği yansıtmadığı gibi, cahiliye devrinden daha kötü bir geri dönüşe gittiğimizi görmemek için herhalde kör olmak gerekiyor. Kirlilik sadece siyasi dilin kirletilmesiyle kalmamış, aşırı hukuksuzluğu’da beraberinde getirerek hak ve özgürlüklerin korunmasını gerektiren yasal düzenlemeler şahsi menfaat çıkarlarına alet edilerek Adaletin ağır yara almasına neden olmuştur. Korku toplumu yaratma gayesi ile yola çıkanlar, Adaletin terazisini kırarak vatandaşları AHİM’e başvuracak kadar çaresizliğin içine düşürmüştür. Adaletin yandaşlara uygulandığı  bu günün Hukuk düzenin’de haksızlığa uğrayanların hapislerde  çürütülmesiyle mi? uygarlığa doğru gideceğiz? Türkiye’nin müreffeh çağdaşlığı yakaladığını sözde ifade edenler, hangi çağdaşlıktan ve Demokrasiden bahsediyorlar? Hukukun dahi yandaşlara hizmet ettiği  bir ülkede vatandaş kendi hakkını nasıl arayıp bir sonuç bekleyecek? Yargı mercilerinin siyasi mekanizmayla çevrildiği ülkemizde  vatandaş hangi gerekçeyle  yargının tarafsız olduğuna kanaat getirecektir? Dolayısıyla başta din adamları olmak üzere devletin tüm kurumlarına sirayet eden bu bozulma  toplumun büyük kesimini topyekün etkisi altına alarak  çürümeye doğru götürmektedir... Adil yargı hakkının vatandaşa değil şahıslar üzerinde uygulandığı bir toplumda,masumların özgürlük hakları ancak mahpus duvarları arkasında ilahi adaletin geleceği güne  kalır...