Millî Eğitim Bakanlığı, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerine okutulacak zorunlu derslere ait yeni Öğretim Programını, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ismiyle askıya çıkardı. Yeni müfredat, 2024-2025 eğitim öğretim döneminde okul öncesi, 1. 5. ve 9. sınıflardan itibaren kademeli şekilde uygulanacak. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, yeni öğretim programının “değerlerine bağlı, hayallerini gerçekleştirebilecek” çocuklar yetiştirmek amacını taşıdığını söyledi ve çocuklarımıza gereksiz, düzeylerinin üstünde bir bilgi yüklemesi yapılmayacağını, derslerin tamamında sadeleşme olacağını belirtti. 12 yıllık zorunlu eğitimde tekrarlanan bilgilerin % 35 oranında seyreltileceğini ancak bunun, haftalık eğitim saatini azaltmak anlamına gelmeyeceğini de ifade etti. (Basın) Bakan, tarikat ve cemaatleri STK yani sivil toplum kuruluşu olarak gören bir isim. Veli-Der’in görüşü ise tarikat ve cemaatlerin “STK değil yasa dışı gerici yapılar” olduğu yönünde ve okullara sokulmamaları gerekiyor. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine (TMMOB) bağlı Odalar da bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada yer alan bir paragraf şöyle: Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile “Darbecilerin 12 Eylül faşizmi döneminde din dersini bütün kademe ve öğrenciler için anayasal zorunluluk hale getirmesinin ötesine geçilmiş, laiklik, evrensel bilimin gerekleri ve demokratik normlar dışlanmış, müfredat, dinin en gerici yorumunu esas alan sözde ‘yerli ve milli değerler’ propagandasına dönüştürülmüştür.”
Yeni müfredatın “Öğretim Programları Ortak Metni” ne göre; “Türk eğitim sistemi bütün ideolojilerin üstünde millî bir şahsiyetin oluşumuna katkı sağlamak ve millî bilince sahip şahsiyetlerden oluşan bir toplum oluşturabilmek adına ahlaklı, erdemli; milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş bilge nesilleri hedefliyor ve amaç; aklıselim, kalbiselim ve zevkiselim sahibi nesiller yetiştirmek için madde-mana, akıl-duygu, nefis-vicdan, insan-toplum ve zaman-mekân dengesini gözetmek.” Şöyle devam ediyor: “Eğitimde nihai hedef olan ‘kendini gerçekleştiren insan’ ya da başka bir bakış açısıyla ‘kâmil insan’a ulaşmak için insanın, ‘kalp ile zihni içeren ruh ve beden’ boyutları açısından ele alınması gerekir.” Bu cümleleri okuyunca Anayasanın 2. Maddesini hatırlatmak gereği duyuluyor: “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.” Soralım: Bu yeni öğretim programında yer alan “bütün ideolojilerin üstünde millî bir şahsiyetin oluşumuna katkı sağlamak ve millî bilince sahip şahsiyetlerden oluşan bir toplum” ifadesi ne anlama gelmektedir? Devletimizin kuruluş ilkeleri bellidir. Bunun dışında, yeniden bir kuruluş mu düşünülmektedir iktidarın söylemiyle Türkiye Yüzyılında? İkinci sorumuz da şudur: Bilge nesillerden kasıt nedir? Bu bilgelik birilerinin din adına dayattığı fikir, görüş ve yönlendirmelerle mi sağlanacaktır? Yirmi yılını din işleri içinde geçirmiş biri olarak şunu net olarak yazayım: Yukarıdaki ifadeler çağlar boyunca din adına ahkâm kesen birilerinin düşünceleriyle oluşmuş tasavvuf ve tarikat söylemleridir, laik eğitimle ilgisi yoktur.
“Öğrenci Profili” de taslakta ana maddeler ve alt başlıklar halinde sıralanmış. Burada iki alt başlık, ne tür bir eğitim modeli yaratılmak istendiğinin ipuçlarını veriyor. Biri şöyle: “Manevi sağlığını koruyan: İçsel huzur ve dengesini sürdürmek için manevi değerlere önem verir, ruhsal gelişimine özen gösterir ve manen gelişmiş hayat tarzını benimser.” “Manen gelişmiş hayat tarzını benimsemek” ifadesinin anlamı, tarikat ve cemaatlerin kapalı kapılar ardında öğrencilere uyguladıkları süreçlerin artık okullarda eğitim yoluyla da uygulanacağıdır. Bunlar, aynı zamanda laik eğitimi sonlandırmak için başlatılan süreçlerdir. Bir diğer alt başlık “ilme ulaşan” olarak verilmiş; “ilmi ister ve arar” deniyor. Ülkemizdeki yerleşmiş gelenek şudur: İlim sözcüğü dinî referanslı kaynaklarda, bilim sözcüğü de seküler metinlerde kullanılır. Öğrenciden ilim araması istenmektedir. Niyet okuma olarak görebilirsiniz ancak amaç öğrenciyi “ilim” olarak ifade edilen, hiçbir bilimsel yanı olmayan din bilimlerine yönlendirmektir. İlim aramanın yolu post kavgası içindeki tarikat ve cemaatlerden, şeyhlerin, efendilerin, mollaların, melelerin sevk ve idarelerinden geçmekteyken, şimdi bu süreç eğitimin bünyesine mi yerleştirilecektir? Taslağın dini içeriklerle doldurulmuş bir değerler eğitimi olduğu ortadadır.
Taslağı hazırlayan zihniyetin ders saatlerine nasıl yansıdığına da bakalım:
Türkçe; 1- 8. sınıflarda Türkçe dersi, 9-12. sınıflarda Türk Dili ve Edebiyatı dersi olarak görülüyor. Toplamda 2952 saat. Matematik dersi, aynı adla 1-12. sınıf süresince veriliyor, toplamda 2412 saat. Dinle ilintili ise üç ayrı ders yer alıyor öğretim programında. Biri zorunlu diğerleri seçmeli görünüyor. Burada, aile ve çevre baskısındaki bir öğrencinin ne kadar seçme hakkı olacağı da ayrıca düşünülmelidir. Zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi, 4-12. sınıflarda yani 9 yıl boyunca kesintisiz sürüyor ve toplam 648 saat. Peygamberimizin Hayatı Dersi 5-12. sınıflarda 8 yıl kesintisiz sürüyor, 576 saat. Ders adı olarak neden Hz. Muhammed’in Hayatı değil de “Peygamberimiz” ifadesi kullanılıyor? Hz. Muhammed tarihî bir şahsiyettir ancak “bizim” olarak ifade edilmesi doğru değildir çünkü 85 milyona yaklaşan Türkiye’de herkesin dine bakışı, dini kabullenişi aynı değildir ve bu, saygı gösterilmesi gereken bir konudur. “Bizim” anlayışı ile belli ki genç nesillere şekil verilmek isteniyor. 5-8. sınıflardaki ortak ünite başlığı “Rehberim Peygamberim” olarak da verildiğine göre, öğrencinin rol modeli sabitlenmiş oluyor. Kur’an-ı Kerim Dersi 5-12. sınıflar boyunca sürüyor, 576 saat. 5-8. sınıflarda tüm ünite başlıkları aynı. 9-12. sınıflarda da yapı aynı; içerik de sınıf büyüdükçe doğal olarak daha ayrıntılı olacaktır. İslam’ın uygulanışında yani şeriatta bir birlik yoktur; her mezhep, her hizip kendi İslam’ını anlatır ve biri diğerini kabul etmez, eksik bulur. Aynı şekilde Kur’an mealleri de birbiriyle farklılıklar gösterir; kimilerinde parantezler içine yerleştirilen kelimelerle yönlendirme yapılır hatta klasik hale gelmiş mealleri reddeden anlayışlar da mevcuttur. Bu ders de 8 yıl boyunca kesintisiz devam ediyor. Seçmeli veya zorunlu, dikkat edilirse dinle ilintili hiçbir ders kesintiye uğramıyor. Hepsinin toplamı da 1800 saat. Türkçe ve Matematik dersinin öğretim programı içindeki doğal akışını bir kenara koyarsak, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” nin ana hedefi, İslam dinini anlatmak mıdır diye sorabiliriz. Dinle ilgili derslerin 8-9 yıl kesintisiz sürmesi de bu düşünceyi destekler.
Devletimizin kuruluşu ve Kurucusu ile ilgili çocuklarımıza, gençlerimize öğretilenlere gelince… Bir öğrenci, eğitimini eğer lise sona kadar tamamlarsa, 12 yıl boyunca sadece iki sene yani 8. ve 12. sınıflara geldiğinde T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi görüyor. Bunlar da 72 saatten toplam 144 saat ediyor. Sonuç olarak Türk çocuklarına/gençlerine verilen din eğitimi -sadece zorunlu din eğitimi ders saati esas alınsa bile- Devletin kuruluşu ve Kurucusunu anlatan ders saatinin 4.5 katı. Üç din dersinin toplam ders saati esas alınırsa 12.5 katı. Ayrıca din eğitimi kesintisiz sürerken, Devletimizin kuruluşunu ve Kurucusunu anlatmaya ayrılan zaman, 12 yıllık eğitim süresi içinde sadece iki kez, âdeta bir hatırlatma olarak kalıyor. İnkılap Tarihi ders süresi, Osmanlı’nın anlatıldığı 216 saatlik tarih dersinin de altında. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Dersi, 144 saatlik Felsefe dersi ile eşitlenmiş.
Bu durum kabul edilemez! Ayrıca NUTUK neden öğretim programına dahil değil diye soralım. Farklı coğrafyalarda, çeşitli şekillerde uygulanan, yüzlerce mezhep ve meşrebe ayrılmış İslam dininin anlatımı için 1800 saat ayırılıyor ama binlerce şehit verilerek kurulan devletimizi ve onun çağlar üstü Liderini anlatmak için sadece 144 saat ayrılmış. İslam dininin kitabını ders haline getiriyorsunuz, getirmekle kalmayıp Peygamber eşleri, Arap şehirleri için bile ünite açıyorsunuz ama devletin kuruluşunu anlatan Nutuk ders haline gelemiyor? Ayrıca ünitelere ve kısa açıklamalarına bir göz atıldığında Atatürk anlatımının Osmanlı üzerinden yürütüldüğü de görülüyor.
4. sınıfta okutulan İnsan Hakları, Vatandaşlık ve Demokrasi Dersine sadece 72 saat ayrılırken ve demokrasiyi amaçtan araca çevirenler bu dersin lise seviyesinde okunmasına gerek görmüyorken, Anadolu İmam Hatip Lisesinde 9. sınıfta ek olarak okutulan Temel Dinî Bilgiler Dersinde şu başlık yer alıyor: “Yaratılışın Asıl Gayesi: Allah’a İman!” Bütün bu maceranın özetidir bu ifade. M.E.B. yetkililerine soralım: Yaradılışın asıl gayesini kime, neye ve hangi bilimsel gerekçeye göre belirlediniz de bunu genç beyinlere işliyorsunuz? Sözün özü birileri genç kuşaklarımızın yaşam tarzına, düşünce tarzına, bilimsel laik eğitim düşüncesine ambargo koymak niyetindedir. “Müfredat” tamamen siyasi nedenlerle hazırlanmıştır ve tarikatlar STK’dır diyen zihniyetin ürünüdür.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir hukuk devletidir ve laik eğitimden ayrılmamalıdır yoksa gelecek nesillerimiz çok ağır bedeller öder. İslam coğrafyasına bakmak yeterlidir. Din işleri dizi şarlatanlıklarıyla sevecen gösterilmeye çalışılsa da hayatın gerçekleri farklıdır.
Canan Murtezaoğlu