“Yök Başkanı’nın Gözyaşları! Tutuklanan Rektör Prof. Dr. Yücel Aşkın’a destek olmak üzere hafta sonu rektörlerle birlikte Van’a giden YÖK Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç, cezaevinde görüşme anını anlatırken gözyaşlarını tutamadı. CNN Türk (26.10.2005)’te soruları yanıtlayan Prof. Teziç, yüz yüze görüşeceğini düşündüğü Rektör Aşkın’ı cam arkasında görünce çok şaşırdığını söyledi. Telefonla yaptığı görüşmeyi anlatmakta güçlük çeken Teziç, sözlerini tamamlayamadı. Konuşmasına ağlayarak devam eden Teziç, “Yücel ile görüşmem zor oldu, el sıkışamadık. Ama morali yüksekti.” diye ekleyebildi. Cezaevine giderken, üzerlerine “küçük bir kâğıt parçası” bile almadıklarını belirten Teziç, tepeden tırnağa aranmalarına ilişkin olarak, “Bu kurallar herkese geçerliyse amenna, değilse de düzeltilmesine vesile olduk.” dedi. (Hürriyet 27.10.2005) Ekranlarda Türkiye Cumhuriyeti’nin en yüksek öğretim kurumu olan YÖK Başkanı’nın döktüğü gözyaşlarını ibretle izledik. Bir profesör ağlıyordu. Bu olay bugüne kadar Türkiye’de yaşanan en hayatî olaylardan biridir. Devlet ile üniversiteler en üst düzeyde karşı karşıya gelmişlerdir. Türkiye bir kargaşaya doğru sürüklenmektedir. Ülkelerin tarihlerine bakıldığı zaman devlet ve üniversitenin, yönetim ile bilim camiasının, devlet ile öğrencilerin, devlet ile işçi kesiminin, devlet ile askerin karşı karşıya gelmeleri her zaman o ülke için bir felaket olmuştur. Yönetimler devrilmiş, çağlar değişmiştir. Hele hele dinin siyasete ve eğitime âlet edilmesi başlı başına bir faciadır. Başbakan; Barolar Birliği’ni, kendisi şiir okuyup hapse girdiği zaman sessiz kalmakla suçlamakta, Rektör Yücel Aşkın’a destek için Van’a giden rektörleri ise, “Üniversitelerin durumu ortada, siz işinize bakın!” diye azarlamakta, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in intihal suçu işlemesi olayını ise “YÖK’ün intikam hissi” olarak nitelendirmekte ve “Dinçer görevine devam edecektir!” demektedir. Yani bir rektör henüz kanıtlanmamış bir suç için kelepçelenerek (gazeteler), adi suçlu muamelesi yapılarak yaka paça içeri atılmakta, diğer tarafta intihal suçu işlediği kesinleşen bir kişi müsteşar olarak görevini sürdürebilmektedir. Acaba AB’nin, kendisine, “insan hakları komisyonu” diyen komiserleri, bir profesöre yapılan bu davranış için ne düşünecekler? Malûm şahıs için “Adil yargılanmadı, yeniden yargılansın!” diye velvele koparan, Diyarbakır’ı yolgeçen hanına çeviren Batılı komiserlerin tutumu ne olacak? Hukuksuzluk her geçen gün biraz daha artmaktadır. Unutulmamalıdır ki; bu gün işlemeyen veya işletilmeyen hukuk bir gün gelir birilerine de gerekli olur.” Bu yazıyı “Körüz Biz” isimli kitabımın 51 ve 52. sayfalarından aldım. 1 Kasım 2005’ de kaleme aldığım yazının üzerinden yaklaşık 12 yıl geçti ve biz bugün Prof. Dr. Erdoğan Teziç’i kaybettik. Ne yazık ki geçen yıllarda hukuk sistemimiz düzeleceğine daha da kötüye gitti. Yargı tamamen bir kişinin eline geçti. Yüksek yargı da dâhil olmak üzere bağımsız bir tek kurum kalmadı. “15 Temmuz darbe girişimi” bahanesiyle Türkiye aylardır Olağan Üstü Hal (OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) yönetiliyor. KHK’ lar ile çıkartılan kararnameler için yargı yolu kapalı. İlgili ya da ilgisiz, istedikleri kararnameleri çıkartıp, ülkeyi istedikleri yöne sokabiliyorlar. Nitekim bugün geldiğimiz nokta da Cumhuriyet rejimi de değiştirildi. Prof. Erdoğan Teziç’in 2005 yılında haksızlıklar karşısında döktüğü gözyaşlarında boğulmak üzereyiz… Türkiye’de tarafsız hukuk sistemini işletmeden gün ışığına çıkmak çok da mümkün görülmemektedir. Erdoğan Teziç’e Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diliyoruz. Tülay Hergünlü 25 Nisan 2017