Ortadoğu

Emin Varol

Ortadoğu kan gölü. Bu akan kanı durduracak güçler nerede? Nerede Birleşmiş Milletler? Bu teşkilatın görevi dünyada barışı sağlamaktır. Kurulduğundan bu yana görevini yapamamıştır. Dünyayı kan gölüne çeviren güçlerin yaptıklarına hukuki bir kılıf geçirmekten başka bir iş yapmamıştır. Amerika Irak'ı kan gölüne çevirmeden evvel Birleşmiş Milletlerden onay almıştır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi olan Amerika, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa'nın güdümündedir. Bu teşkilatın, amacına uygun olarak, yeniden yapılandırılması kaçınılmazdır. Dünya barışını sağlamak için yaptırım gücünün bulunması gerekir. Bunun için; Birleşmiş Milletlere üye olan ülkelerin askeri gücünü kullanabilmelidir. Kararlar üçte iki çoğunlukla alınmalıdır. Güvenlik Konseyi üyeleri seçimle iş başına gelmeli, daimi üyelik kaldırılmalıdır. Bugünkü yapısıyla, Birleşmiş Milletler dünya kamu oyunu aldatmaktadır. Dünya'da barışı sağlamak yerine 5 emperyalist devletin siyasi emellerine hizmet

etmektedir. Birleşmiş Milletler yaptırım gücüne sahip olsaydı, bugün Ortadoğu kan gölü olmazdı. Saddam diplomatik yollarla hizaya getirilir Irak'ın masum insanları perişan olmazdı. Esat'ın başına bu bela açılmazdı. Yemen'de insanlar birbirini boğazlamazdı. Terör bu kadar etkili olamazdı.

Suriye'de kan seli insan götürüyor. Evini barkını terk etmek zorunda kalan insanlar yollarda can veriyor, denizlerde boğuluyor. Gittikleri yerlerde de kendilerine hoş geldin denmiyor. Korkunç bir insanlık dramı yaşanıyor. Bu insanlar kan ağlarken dünya seyrediyor. Bu gidişi durduracak güçler ortada yok. Şayet Birleşmiş Milletler üye ülkelerin askeri gücünü kullanmak yetkisine sahip olsaydı, bu acı tabloyu, çok kısa bir sürede, değiştirebilirdi. Suriye'ye, Yemen'e barış ve istikrarı getirebilirdi. Dünyaya barış ve huzur gelir, silahlar için harcanan, çok büyük, paralar tarım ve sanayi alanına aktarılarak dünyadaki açlığa son verilir, insanlar zenginleştirilirdi. Bu tabloyu gerçekleştirecek ülkeler uygar dediğimiz ülkelerdir. Ancak bunlar uygarlıklarını, kendilerinden olmayan, başka insanların ıstırapları üzerine inşa etmişlerdir ve buna devam etmektedirler. İşte uygarlığın vahşeti de budur. Suriye'de kan akmasına bizim yanlış politikamızın zemin hazırladığı da bir gerçek. Suriye'yi ateşe attık, fakat o ateş Türkiye'ye de sıçradı. Milyonlarca göçmene ev sahipliği yapmak zorunda kaldık. Bunun, şimdilik, bedelinin 35 milyar lira olduğu söyleniyor. Suriye'de devlet otoritesinin yıkılması sonucunda doğan otorite boşluğu, güney sınırlarımızda ikinci bir İsrail kurma fırsatı doğurmuştur. Şimdi İsrail'in güdümünde olan ABD, terörle mücadelenin arkasına sığınarak, bu fırsatı değerlendiriyor. Bunu engellemek için askeri operasyonlar yaptık ve yapacağımızı söylüyoruz. Yaptığımız siyasi hatanın bedelini Mehmetçiğe kanıyla ödetiyoruz. Yapılacak iş Suriye'de devlet otoritesini yeniden tesis etmektir. Bunun içinde Esat'la işbirliği yapmak gerekir. Siyasette duygusallığın yeri yoktur. Akıl ve mantıkla,ülkenin yararı neyi gerektiriyorsa o yapılır. Bir an evvel Suriye'de barış ve istikrarın oluşmasını sağlamak ve ülkemizde misafir olarak bulunan Suriyelilerin topraklarına geri dönmesini sağlamak hem bizim hem de Suriyelilerin yararınadır.