Dünyada eskimeyen, değişmeyen bir işleyiş vardır: Birileri kurgular birileri de bedel öder.
II. Dünya savaşı bitmiştir. 1947’de Truman Doktrini ilan edilir ve Soğuk Savaş dönemi başlar. Dünya ikiye ayrılmıştır: ABD önderliğindeki Batı Bloku, Sovyetler Birliği önderliğinde Doğu Bloku. 1989’da Berlin Duvarı yıkılır ve ardından Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) 1991’de dağılır. Böylece Soğuk Savaş dönemi son bulur. Kimi siyaset bilimcilere göre ise şartlar değişse de soğuk savaş kavramı sürmektedir.
Damat Ferit Paşa, Mayıs 1919’da başlayan Anadolu hareketini “Bolşevizm” propagandası olarak göstermek için çok çabalamıştır. Mustafa Kemal Paşa da bu konuda halkı sürekli uyarmıştır. Ancak bu kışkırtıcı zihniyet ülkemizde hep diri tutulmuş, örneğin, resmiyet kazanmasa da Batı’nın Soğuk Savaş döneminde yarattığı “Yeşil Kuşak Projesi” yani komünizme karşı İslam’ın kullanılması stratejisi, “Kanlı Pazar” gibi birçok vahim olayın yaşanmasına neden olmuştur ülkemizde. Bugünkü dinci siyasetin temeli de Yeşil Kuşak projesi ile atılmıştır, dersek yanlış demiş olmayız. Aynı dönemde ülkemizde sağ-sol çatışmaları adı altında sergilenen oyunlarla onlarca aydınımız katledilmiş, yüzlerce gencimiz birbirini kırmış, birbirine kırdırılmıştır. Bu gençlerden üçünün hayat macerası, 1972’nin 6 Mayıs’ında idam sehpasında son buldu. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan; “tam bağımsız Türkiye” düşüncesiyle yola çıktılar ancak Soğuk Savaş onları da içine çekti.
***
Taksim Meydanı bu yıl da 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü kutlamalarına kapalıydı. Anayasal bir hak bu yıl da ihlal edildi. 12 Eylül 1980 Darbesi’yle kutlamalara kapatılan Taksim meydanı, 1 Mayıs 2010’da Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından açıldı ancak 2013’te yaşanan Gezi olayları nedeniyle AKP yeniden yasak getirdi. Yasak 2014 ve 2015’te de sürdürülünce sendikalar Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi 2023’te yasağı kaldıran kararını açıkladı ve bunun, “Anayasa'nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının engellenmesi” olduğuna hükmetti.
1 Mayıs resmi olarak ilk kez 1923’te kutlanmış ve “İşçi Bayramı” olarak ilan edilmiştir. Ancak yeni kurulan Cumhuriyet’te, gericilikle, bölücülükle bağlantılı özellikle İngiliz güdümlü iç isyanlar başlamıştır; Şeyh Said isyanı gibi. 1925’te Takrir-i Sükûn Yasası yani Huzurun Sağlanması Yasası çıkarılır ve dolayısıyla İşçi Bayramı kutlamaları da yasaklanır. 1935 yılında ise 1 Mayıs “Bahar Bayramı” adıyla kutlanacaktır. Taksim meydanında ilk 1 Mayıs kutlaması 1976’da Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu yani DİSK tarafından gerçekleştirilir. DİSK, 1977’de de Taksim Meydanındadır. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler yüz binlerce kişiye seslendiği sırada -daha sonra yazılanlara göre- kalabalığın üzerine iki ayrı yerden ateş açılmıştır ve kutlama, “Kanlı 1 Mayıs” a dönüşmüştür. Bizlerin net olarak bildiği, 34 kişinin Kazancı yokuşunda ezilerek ya da nefessiz kalarak hayatını kaybettiğidir. Burada bir anımı paylaşmak isterim. O günlerde, Taksim Talimhane’de oturan, iki küçük çocuk sahibi bir anneydim. Çevrede yayılan fısıltılara göre bazı art niyetli gruplar da 1 Mayıs kutlamalarına katılacaktı. Evlere saldırı olabileceği de konuşuluyordu. Meydana yakın binalarda oturanlarda doğal olarak tedirginlik başladı. Bazı binaların pencere önlerine kum torbaları yığıldığını gördük. O gün rahmetli ilk eşim ve kayınvalidemle çocukları çatı katında sakladık. Yükselen seslerden durumun kutlamaların ötesine geçtiği anlaşılıyordu ve bir anda ara sokaklardan kaçışmalar başladı. İşte o kaçışmalar sırasında bazılarının Türk bayraklarını yaktığını ya da yırtarak yere attığını ve hızla oradan uzaklaştıklarını da gördük. Soğuk Savaş’ın yaratıcıları o gün Taksim Meydanı’nda etkendi dersek de yanlış demiş olmayacağız. Dileriz genç kuşaklar bir gün gerçekleri öğrenebilsinler.
Şimdi 1915’in Mayıs’ına gidelim. 24/25 Nisan gece yarısı, yetmiş bine yakın Avustralyalı, Yeni Zelandalı (Anzaklar), İngiliz, Fransız ve Hint askeri, gemilere doluşur, Gelibolu Yarımadası’ndaki Arıburnu ile Seddülbahir sahillerine ve Anadolu’daki Kumkale sahiline çıkarma yapılacaktır. Bu koca orduyu karşılayacak olan ise bir avuç Mehmetçik’tir. 25 Nisan sabahı Anzakları dört saat boyunca durdurmayı başarırlar ancak gerçekten bir avuç kalmışlardır. Durum çok kritiktir. İki bin mevcutlu 27. Alay süngü hücumuna hazırdır ancak on beş bin civarındaki Anzak askeri Kocaçimen tepesine çok yaklaşmıştır. Mustafa Kemal Ordu Karargâhından emir beklemeksizin en önde 57. Alay olmak üzere Kocaçimen’e hareket eder. Sonuç olarak 27. ve 57. Alayların taarruzları ve sonradan 19. Tümene bağlı diğer iki Alayın da yetişmesi ile akşama doğru Anzak birlikleri çok dar bir kıyı şeridine hapsedilir. Mustafa Kemal, karşı taarruzu “Kemalyeri” nden yönetmiştir.
1 Mayıs 1915… Arıburnu cephesinde sabaha karşı taarruz başlar. Düşman mevzilerine girilir; ancak yeterli taze kuvvetimiz yoktur. Mustafa Kemal, Savunma Bakanı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’yı uyarır. Liman von Sanders Paşa’nın ordularımızı, memleketimizi tanımadığını ve sadece ihraç noktalarını tamamıyla açık bırakacak tertibat almış olduğundan düşmanın karaya çıkmasını kolaylaştırdığını belirtir. 4-5 Mayıs’ta Kabatepe’de karaya çıkan düşman ağır kayıplar verir. 7-8 Mayıs’ta yüz kırk kişilik Fedai Müfrezesi, taarruzlar sonucunda düşmanın siperlerine girer; ancak komutan yaralanır ve tam bir sonuca ulaşılamaz. Durum çok ciddidir. Mustafa Kemal, başarısızlık gösteren 72. Alayın 3. Tabur Komutanı Binbaşı Mahmut Bey’i sertçe uyarmak zorunda kalır: “Askerlerinizi, düşman siperlerini zapt ve işgal etmek üzere yönlendirme ve uyarmada başarısızlığınız veyahut askerinizin bir münasebetsizliği halinde yerinizi alacak yeni kuvvet evvela sizi ortadan kaldıracak ve ondan sonra yerinize geçecektir.” Bu tabur, 9/10 Mayıs günkü çarpışmada büyük fedakârlık gösterecek, düşman ağır bir yenilgiye uğrayacaktır. İngilizler, Arıburnu’ndan sürekli asker çıkarmaktadır. 14 Mayıs gecesi Bombasırtı’na yapılan taarruz, süngü ile püskürtülür…
Mustafa Kemal, Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığından ayrılıp 19. Tümen Komutanlığına dönerken emrindeki birliklere şu sözlerle veda edecektir: “23 gün sevk ve idare etmek mutluluğunu kazandığım siz demir kitlenin, Tanrı’ya sığınarak yaptığı hücum iledir ki düşmanın yirmi bini aşan kuvveti Arıburnu’nda yok edildi… Yirmi üç günlük ateşli ve kanlı ortak çabalarımız anısının samimi ve temiz duyguyla korunacağından eminim.”
Tüm şehitlerimizi, emek, hak ve tam bağımsızlık mücadelesi için hayatlarını kaybeden insanlarımızı saygıyla anıyorum.
Canan Murtezaoğlu