Kuran, Tevrat ve İncil'in Allah tarafından gönderildiğini yazdığı halde, Hıristiyan ve Yahudilere sıcak bakmaz. Mesela Maide Suresinin 51. Ayetinde " Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin, onlar birbirinin dostlarıdır. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır...." yine Maide Suresinin 82. Ayetinde " Şu tartışılmaz bir gerçektir ki, insanların iman edenlere en şiddetli düşmanlık duyanlarını, Yahudilerle şirke batanlar bulursun. Şu da tartışılmaz bir gerçektir ki, insanların iman edenlere sevgide en yakın olanlarını "Biz Hıristiyanlarız" diyenleri bulursun...." der. Buna benzer başka ayetlerde var. İslamiyet'teki Yahudi karşıtlığı, ağırlıklı olarak, Kuran kaynaklıdır. Tevrat'a göre; Nil'den Fırat'a kadar olan bölge Musevilere vaat edilmiş topraklardır. Museviler İ.Ö 13 yüzyılda Mısırdan çıktıktan sonra, Filistin topraklarını işgal ederek oraya yerleşti. Çeşitli olaylardan sonra, dünyanın dört bir yanına dağıtılan Musevilerin bir kısmı, eski topraklarına dönerek, 1948 de İsrail devletini kurdu. Ortadoğu'da kapanmaz bir yara açıldı. Filistinlilerin yaşama hakkının ve alanının sınırlamasını kabul etmek mümkün değildir. Amma, Musevi'lere de yaşama ve devlet kurma hakkını tanımak gerekir. Netice itibarıyla İsrail, aşağı yukarı bütün dünya devletleri tarafından ve bizim tarafımızdan da tanındı. 1967'de Kudüs'ün doğusunu işgal eden İsrail, 1980'de Kudüs'ü başkent ilan etti. Fakat bunu dünyada hiçbir devlet tanımadı. Arap dünyası Kudüs'ü kurulacak Filistin devletinin başkenti kabul ediyor. Dünyada ilk defa Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan ABD'nin ilginç Başkanı Trump oldu. Bu tanıma, özellikle İslam dünyasında, büyük tepkiyle karşılanırken, ABD Başkanı " Bu karar Ortadoğu'da sürekli bir barışa katkı sunacaktır " diyerek bir garabet sergiledi. Bu karar, ABD'nin Siyonistlerin güdümünde olduğunun da bir kanıtıdır. En şiddetli tepkiyi biz gösterdik. İslam İşbirliği Teşkilatını, dönem başkanı olarak, 13 Aralıkta toplantıya çağırdık. Bu toplantıda, bu karara karşı alınacak önlemler masaya yatırılacak, kararın etkisizleştirilmesine veya karardan dönülmesine çalışılacak. Ne olacağını göreceğiz. İsrail devletini tanıyoruz, Kudüs'ü işgal etmiş olmasına karşın, diplomatik ilişkilerimizi devam ettiriyoruz. Fakat ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasının faturasını İsrail'e kesmeye kalkıyoruz. " Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu" denecek bir durum. AKP Genel Başkanı ve tarafsız Cumhurbaşkanı "Bu karar İsrail'le olan diplomatik ilişkilerimizi koparabilir" diyor. İsrail, "Kudüs'ün başkent olarak tanınması Erdoğan'ın dostluğundan daha kıymetlidir "diyerek, küçümseyen bir ifade kullanıyor. Türkiye'nin bu karara tepki göstermesinin yadırganacak hiçbir tarafı yok. Fakat gösterilen tepki ölçülü olmalı. Devlet adamı attığı her adımda, söyledi her sözde, ulusun çıkarlarını göz önünde bulundurmak zorundadır. İçerde siyasi çıkar sağlamak için ulusun çıkarlarını hiçe saymak, devlet adamının yapacağı iş değildir. İsrail'le ve ABD'ye meydan okuyoruz. Güzelde, sonunda kazancımız ne olacak? Görünen o ki, sonunda söylediklerimizle baş başa kalacağız. Hayatın gerçeklerini değil de, dini referans alırsan, sonunda hüsrana uğrarsın. Medeniyetler çatışmasına zemin hazırlamak ahmaklıktır. Çünkü böyle bir çatışmadan Batı kârlı çıkacaktır.