Kobani

Emin Varol

 

 

“Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür”. Bu ilkeyi egemen kılmak için bu topraklar üstünde yaşayan her ferdin birlikte yaşama iradesini göstermesi ve aynı yazgıyı paylaşması gerekir. 16 Mayıs 2024’de, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 37 kişinin öldüğü 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili Kobani davasında verilen karar hukuki değil siyasi olmuştur. 10 yıl evvel İŞİD denilen İslami terör örgütü Kobani’yi kuşatmış Kobani’de yaşayan her fert hayatlarını kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu insanların bizim topraklarımızda yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızla akrabalık bağı vardır. Akrabalarını bu vahim durumdan kurtarabilmek için devletin devreye girmesini istemişlerdir. Zamanın başbakanı “ Kobani düştü düşecek” diyerek konumunu belirlemiştir. Devletin olası katliamı önlemesini sağlamak için mitingler düzenlenmek istenmiş ve bunun içinde halk sokağa çağrılmıştır. Bu süreçte istenmeyen olaylar olmuş maalesef 37 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Selahattin Demirtaş ve arkadaşları ölüme sebep oldukları suçlamasıyla, 5 sene sonra, yargı önüne çıkarılmış ve 10 sene sonra verilen yargı kararlarıyla ağır cezaya çarptırılmışlardır.

Kendi akrabalarının katledilmesini önlemeye çalışmak her insanın en doğal hakkıdır. Devletin üstünde bir baskı oluşturarak katliamın önlemek, demokratik haktan ziyade, bir insanlık görevidir. Bu görevi yerine getirmek için yapılması gerekeni yapmak asla suç teşkil etmez. Mitingler yapmak için halkı sokağa çağırmak, en azından, demokratik bir haktır. Suç değildir. Ancak yargı bağımsızlığı söz konusu olmadığından, yargı hukukun gereğini değil, siyasi otoritenin istediğini yapmaktadır. Suçu olmayanlar siyasi otoritenin isteği doğrultusunda mahkum olmuşlardır. Kişisel kinini yetkisini istismar ederek tatmin etmeye çalışmak, en azından etik değildir. Halkı sokağa çağırmak suç ise, 15 Temmuz hain darbe girişimini önlemek için, halkı sokağa çağırmak ve 251 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmakta suçtur. Bunu yapanda yargılanmalıdır.

Adaleti ayakta tutmak, haksızlığın karşısında olmak insanlık erdemidir. Haksızlığa uğrayanla bir akrabalık bağı varsa, haksızlığı önlemek daha fazla meşruiyet kazanır. Kıbrıs’ta soydaşlarımıza yapılanlara nasıl müdahale ettik ise, Kobani’de yapılanlara da müdahale etmemiz gerekirdi. Ancak Kobani’de yapılanları İslami terör örgütü İŞİD yaptığı için dinci tarafımız ağır bastı.

Yargının bu siyasi kararı Kürt kökenli yurttaşlarımızda bir dışlanmışlık duygusu uyandırır. Buda birlikte yaşama iradesini ve aynı yazgıyı paylaşmak isteğini zedeler. Bu karar “Türkiye Cumhuriyeti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ilkesi ile bağdaşmamaktadır. İstinaf ve Yargıtay’da bu ucube siyasi kararın düzeltileceğine inanıyorum.

 

                                                                                                                      17.Mayıs.2024    

                                                                                                                             Pendik

                                                                                                                        Emin Varol