Her insan neden dünyaya geldiğini bilmese de bir amaç için yaratıldığına inanarak yaşamını sürdürür.
Oysa çocukluktan itibaren başlayan yaşam süreci ebeveynlerin istekleri doğrultusunda evrilerek tamamlanır.
Bir çoğumuz bu sarmalı çözmek için zamana yenik düşerken, diğer çoğumuz ise kendi döngüsünü tamamlamadan gözlerini kaparak geçer gider dünyadan…
Ne için dünyaya geldik? Niçin bir amaca yönelik hizmet ediyoruz? Ve nereye aitiz sorusunu kendimize soramadan atıl bir hayat içinde oradan oraya savrulup gidiyoruz.
Peki insan neden dünyaya gelmiş? Neden kendi yaşam örüntüsünü oluşturamadan göçüp gitmiştir sorusunu maalesef hiçbir zaman kendimize sormadık.
Aşk için mi ? Sanat için mi ? Eğitim için mi yaşıyoruz? Veya topluma kendimizden bir şeyler katmak için mi bu dünyada varlığımızı sürdürüyoruz? Bilmiyoruz!!
Sanat için yaşıyorsak sanatı nasıl anlatmalıyız? Bir heykelin yapılışı ona şekil vererek kattığımız objelerle kime nasıl bir mesaj veriyorduk?
Yonttuğumuz taşa kendi duygularımızı nakış gibi işlerken, kendi yaratıcılığımızı mı ortaya koymuş oluyorduk?
Veya bir müzik notası oluştururken kendi duygularımızın karmaşık ruh halini ele alıp kitlelere duyurmaya mı çalışıyorduk?
Yoksa hiç bir zaman acılarının kıyılarından bile geçmediğimiz başka hayatların sadece sahte argümanlığını mı yapıyorduk?
Biz kimdik?
Eğitim alanında kendimizi kanıtlamak için başarıdan başarıya koşup neden böylesine gereksiz bilgi yüklemesiyle beynimizi daha da fazla karmaşık hale sokmuştuk?
Kim için, ne için böylesine ağır bir yaşam döngüsü içine girmiştik?
Uğruna savaş verdiğimiz değerler kendimize mi aitti? Başkalarının beklentilerini gerçekleştirmek için mi bunca yılı gereksiz yere heba etmiştik...
Peki aşk neydi o zaman?
Saplantılı ruh halinin bir başka bedene taşınması mı? Yoksa yalnızlık ve korkularımızı gidermek için seçtiğimiz bir araçmıydı?
Biz nereye aittik?
Yol gösterici olarak gördüğümüz her şey simülasyon muydu?
Bir yanılgıdan mı ibaretti yaşamlarımız, heyecanlarımız, coşkularımız ve hayallerimiz?