Günümüzle de bağ kurarak; Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’da “ortak ata” kabul edilen ancak her dinin kitabında farklı anlatımlarla yer alan İbrahim peygamberden bahsedeceğim bazı özet bilgilerle…
İbrahim peygamberin adı önce Avram, sonra da İbrahim olarak Tevrat’ta iki yüzden fazla yerde geçmektedir. Konu başlıkları çeşitlidir ancak vurgu yapılan, “aşağıya inerek” İbrahim peygambere sıklıkla görünen/görüşen RAB’bin ona vaatlerde bulunmasıdır. RAB/Tanrı: “Seninle yaptığım antlaşma şudur’ dedi, ‘Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdüreceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrısı olacağım. Bir yabancı olarak yaşadığın toprakları, bütün Kenan ülkesini sonsuza dek mülkünüz olmak üzere sana ve soyuna vereceğim. Onların Tanrısı olacağım.” (Yaratılış 17: 4-8) Yahudi kavmi bu yüzden ayrıcalıklı olduğunu düşünmektedir. Ancak İncil’de Vaftizci Yahya Yahudi halkı uyarır. Şöyle der: “Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin! Kendi kendinize, ‘Biz İbrahim’in soyundanız’ demeye kalkmayın. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim’e şu taşlardan da çocuk yaratabilir. Balta ağaçların köküne dayanmış bile. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır.” (Luka, 3:8-9)
Tevrat’ın “Yaratılış” bölümündeki satırlara göre “Gemiden çıkan Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Ham Kenan’ın babasıydı. Nuh’un üç oğlu bunlardı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan üredi.” (Yar.9: 18-19) Tüm insanların üç kişiden üreme durumunu bilimin merceğine bırakıp devam edelim! İbrahim peygamber, Tevrat’taki adıyla Avram, Nuh’un oğullarında Sam’ın soyundan geliyor, baba adı Terah, eşinin adı ise Saray. Terah bütün ailesini topluyor ve Harran’a gidip yerleşiyorlar.
Kur’an ise “bütün insanların üremesini” Nuh’un soyuna bağlamıyor. Benzer bir ifadeyi; Musa, Harun, İsmail ve İdris peygamberlerin yani İbrani kökenli peygamberlerin anılması için kullanıyor. Şöyle diyor: “İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem'in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail’in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir…” (Meryem, 58)
Burada kısa bir bilgi notu paylaşalım. Tevrat’a göre, “Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.” (Yar.11: 1) Ancak RAB, Babil’de bir kent kurup gökyüzüne erişecek bir kule yapmayı düşünen insanların bu birlikteliğinden rahatsız olur. “Düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” (Yar.11: 6) endişesiyle aşağıya iner, insanların dillerini karıştırarak birbirlerini anlamalarını engeller (Yar.11: 7) ve insanları yeryüzüne dağıtır. Kente “Babil” denmesinin nedeni İbranicedeki “kargaşa” sözcüğünü çağrıştırmasındandır. Kur’an’da da bu konuda benzer ifadeler vardır. Hud suresi 118. ayeti verelim: “Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette ki bir tek ümmet yapardı. Ama birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir.” Suç, hür iradesini kullanmak isteyen insanoğluna yüklenmiş görünüyor! Soralım: Günümüzdeki “böl-yönet” politikası yani “çeşitli devlet, bölge veya millete hükmetmek amacıyla” uygulanan bu politikanın temelinde kutsal metinler mi yatmaktadır ve de bu siyaset özellikle Tevrat’taki RAB’bin yolunda olanların yol ve yöntemi midir?
Diğer yandan, insanların dillerini karıştıran ve onları yeryüzüne dağıtan RAB’bin, Avram’la yani İbrahim peygamberle ilişkisi çok farklıdır. Avram belli ki RAB için ayrıcalıklıdır. Tevrat’tan okuyalım: “RAB Avram’a, ‘Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git’ dedi, Seni büyük bir ulus yapacağım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, Bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılığınla kutsanacak.” (Yar.12: 1-3) Avram, karısı Saray’ı, yeğeni Lut’u, mallarını ve uşaklarını alarak Kenan ülkesine doğru yola çıkar. Bu arada RAB Avram’a tekrar görünür ve Avram da “kendisine görünen RAB’be” orada bir sunak yapar. (Yar.12:7) Ülkede kıtlık olunca Avram bir süre için Mısır’a gider. Burada farklı karakterde bir İbrahim peygamber çıkıyor karşımıza. Şöyle denir Tevrat’ta:
“Mısır’a yaklaştıklarında karısı Saray’a, ‘Güzel bir kadın olduğunu biliyorum’ dedi. Olur ki Mısırlılar seni görüp, ‘Bu onun karısı’ diyerek beni öldürür, seni sağ bırakırlar. Lütfen, ‘Onun kız kardeşiyim’ de ki, senin hatırın için bana iyi davransınlar, canıma dokunmasınlar. Avram Mısır’a girince, Mısırlılar karısının çok güzel olduğunu fark ettiler. Kadını gören firavunun adamları, güzelliğini firavuna övdüler. Kadın saraya alındı. Onun hatırı için firavun, Avram’a iyi davrandı. Avram davar, sığır, erkek ve dişi eşek, erkek ve kadın köle, deve sahibi oldu. RAB Avram’ın karısı Saray yüzünden firavunla ev halkının başına korkunç felaketler getirdi. Firavun Avram’ı çağırtarak, ‘Nedir bana bu yaptığın?’ dedi. Neden Saray’ın karın olduğunu söylemedin? Niçin ‘Saray kız kardeşimdir’ diyerek onunla evlenmeme izin verdin? Al karını, git! Firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram’la karısını sahip olduğu her şeyle birlikte gönderdiler.” (Yar.12: 11-20) Kutsal kabul edilen bir metinin satırlarını yorumlamayacağım. Bir toplumun ya da bir zamanın/devrin ahlak ölçüleri diğerine uymayabilir ancak metin, üzerinde düşünmeyi gerektiren bir metindir çünkü bahse konu olan kişi, üç semavi dinin atası sayılan İbrahim peygamberdir.
Avram ve Lut ayrıldıktan sonra RAB yine devreye girer ve Avram’la anlaşma yapar. Tevrat’tan verelim: “O gün RAB Avram’la antlaşma yaparak ona şöyle dedi: ‘Mısır Irmağı’ndan büyük Fırat Irmağı’na kadar uzanan bu toprakları -Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan, Girgaş ve Yevus topraklarını- senin soyuna vereceğim.” (Yar.15: 18-21) Bu konu İbrahim peygamberle de sınırlı kalmayacak, Musa peygamber ve sonrasında da devam edecektir. Bu topraklar bugün; Filistin, Lübnan, Suriye’nin büyük bir kısmı ve Türkiye’nin bir kısmını içeriyor. Soralım: Günümüzde Ortadoğu’da yaşananlar, savaşlar gerçekten de “Büyük İsrail Devleti” için midir ve eğer böyle ise Kur’an’ın “Çünkü İbrahim, gerçekten çok yumuşak huylu, yanık kalpli ve sığınandı.” (Hud, 75) olarak tanıttığı bir peygamberle bu durum nasıl bağdaşacaktır?
Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi Kur’an’da farklı bir İbrahim peygamber vardır ve belirgin özelliği de “Allah’a şirk koşmaması” dır. Muhammed peygamberden şöyle demesi istenir: “De ki: ‘Doğrusu Rabbim beni doğru yola, gerçek dine, doğruya yönelen ve ortak koşanlardan olmayan İbrahim’in dinine koymuştur.” (En’am, 161) Kur’an bu kadarla da kalmaz. Nahl suresi İbrahim peygambere övgülerle doludur ve 123. ayetinde Muhammed peygambere şöyle hitap edilir: “Şimdi sana, doğruya yönelen İbrahim’in dinine uy!’ diye vahyediyoruz. O, ortak koşanlardan değildi.”
Burada Bakara 132.ayeti de verelim: “İbrahim de oğullarına şunu vasiyet etti, Yakub da: ‘Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçmiştir. O halde, ancak müslümanlar olarak can verin.” Bir başka çeviri de “… içtenlikle bağlanmış olarak can verin” şeklindedir. Bazı çevirilerde ise ayette geçen “din” kelimesinin yanına parantez açılarak “İslam” kelimesi eklenmektedir, oysa özgün metin böyle değildir. Ayrıca ayette geçen “müslimun” kelimesinin anlamı “teslim olan” demektir. Soralım: Hukuksuzluk, ahlaksızlık, örgütlü çıkar ve yolsuzlukları görmezden gelen “müslümanlar” ın ve köşe başlarını tutmuş efendilerin, şeyhlerin, tarikatların, cemaatlerin, türbeperestlerin yaşadığı, hanedanların, diktatörlerin saltanat sürdüğü, dinin açıkça ve pervasızca siyasete âlet edildiği bir İslam dünyası, sizce “ortak koşanlardan olmayanlar” ın, gerçek “müslimun” un çoğunlukta olduğu bir İslam dünyası mıdır?
Kapalı kapılar ardında İran, Irak, Suriye ve Türkiye’den toprak koparma planlarının yapıldığı bilinmez değildir. Türkiye’de yaşanan mülteci/sığınmacı durumunun da bir başka planın alt parçalarından olma ihtimali akılla çelişmez ve gelişmeleri “normal” olarak nitelemek ancak saflık olur. Diğer taraftan, adı Trump ya da Biden olsun, İsrail ve Yahudi lobisine sadık kalma yarışı sürmektedir. O kadar ki, İran’a karşı, Trump’ın himayelerinde, İsrail ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) bir paydada buluşabilmekte; üç dinin atası İbrahim’in ruhu (!) devreye sokulmakta ve “Abraham Anlaşmaları” ile diyalog aranmaktadır. Biden da “Siyonist olmak için Yahudi olmak gerekmiyor. Ben bir Siyonistim” sözlerini kullanarak durumu perçinlemektedir. (basın)
Dünya siyasetini, görünen o ki bugün de büyük ölçüde “din” yönetiyor! Yine soralım: Bu “din”, Kur’an’da anlatılan “İbrahim dini” midir yoksa Tevrat’taki İbrahim’in RAB’binin dini midir? Canan Murtezaoğlu