Hasanoğlan’dan İmamoğlan’a (14)

Hergünlü/Mali Müşavir

 

 

Hasan Âli Yücel: ”Biz Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek istedik. Çünkü: Ümmet devrinin böyle bir adamı vardı. Bu imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar manen köylünün hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. Çünkü: Köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik.”

Köy Enstitülerinin kapatılmasında sözde aydınların yanı sıra bazı toprak ağalarının gerçekleştirdiği aleyhte çalışmalar da etkili olur. O toprak ağalarından biri de Kinyas Kartal’dır. Kartal, şeyhlerin şeyhi, ağaların ağası bir aşiret politikacısıdır. Tam 16 yıl Van milletvekili olarak Meclis’te görev yapar… Yazar Dursun Kut bir söyleşide Kinyas Kartal’a; “Köy Enstitüleri niçin kapatıldı?” sorusunu yöneltir. Kinyas ağanın verdiği cevap Köy Enstitülerinin neden kapatıldığını çok iyi açıklamaktadır: “… Benim köylerimin ikisine Akçadağ Köy Enstitüsü mezunu iki öğretmen geldi. Altı ay sonra bu köyler bana biat etmekten (bana bağlanmaktan) çıktılar… Biz Doğulu ağalar oturduk, düşündük. Eğer bu Köy Enstitüleri 10 yıl devam ederse Doğu’daki ağalık ölecek. Diyeceksin ki, sen köylülerin uyanmasını istemez misin? İsterim istemesine ama ben sağlığımda ağalığımın öldüğünü görmek istemiyorum. İşte bunun üzerine biz Doğulu ağalar, Demokrat Parti ile pazarlık yaptık. Köy Enstitülerini kapatmaya söz verirseniz oyumuzu size vereceğiz dedik. Söz verdiler. Oyumuzu verdik, Köy Enstitülerini kapattırdık…”

Köy Enstitüleri 1954 yılında klasik ilköğretmen okullarına dönüştürülür. Esasında “dönüştürülme” hikâyedir; bu, aydınlanma kurumlarının bizzat DP eliyle yıkıma ve kıyıma uğratılmasıdır. Halkevleri, Halkodaları ve Köy Enstitüleri’nin ortadan kaldırılması, köy ağalığı ve feodal düzenin günümüze kadar süregelmesine olanak sağlayan en önemli nedenlerden biri olacaktır.

Pakize Türkoğlu, Tonguç’un uygulamalarını şöyle açıklıyor: “...Ulusallığın bir ayağı, ulusun tümüne eğitim ve kalkınma hizmeti götürme anlayışına dayanıyor. Köy Enstitüleri merkez alınarak, eğitimi kısa sürede ülkenin uç noktalarına kadar örgütlüyor. Bu planlamaya göre Türkiye’de zorunlu ilköğretimin en geç 1955’te yüzde yüze ulaşmış olacağı kolayca anlaşılıyor. Daha ilginç olan, bugün güçlükle yasalaşan temel eğitimin sekiz yıla çıkarılması sorunu, Enstitü sisteminin ilkokul sonrası için açtığı ‘köy bölge okulları’ yoluyla daha o dönemde çözümlenmiş olacağı anlaşılıyor. Hem de çocuğu işe, mesleğe ve ileri öğrenime hazırlayarak.”

Böyle mi oldu? Elbette hayır!

“Türkiye’de zorunlu ilköğretimin en geç 1955’te yüzde yüze ulaşması” hedefi, Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla sonuçsuz kalır. Köy öğretmenlerinin Enstitülerle bağları kesilir. Verilen üretim araçları geri alınarak öğretmenler aylıklı memur durumuna getirilir. Komisyonlar tarafından taranan kitaplar “zararlı” sayılarak yakılır. Böylece 1956 yılı geldiğinde okulsuz köy kalmayacağı hedeflenen “on beş yıllık plan” da rafa kaldırılmış olur.

Köy Enstitüleri, Hasan-Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç ortak emeği ile şekillenmiştir. Yücel, CHP ve TBMM’de gerekli uğraşı verirken, Tonguç ülkenin her köşesinde emekle enstitüleri şekillendirmekteydi. Tonguç’un 24 Haziran 1960 tarihinde vefatı sonrası Yücel, Cumhuriyet gazetesinde “Çilekeş Tonguç” başlıklı bir yazı kaleme alır. Yazıda; “Bu satırları gözyaşlarımla yazıyorum. Kırk yıllık dostum ve uzun yıllar çalışma arkadaşım İsmail Hakkı’yı, Cebeci’nin susmuşlar diyarına bırakıp döndüğüm şu anda, mezarının başında yüreğimden gelenleri dökerek konuştuğum gibi derin bir acı içinde kalemimi kalbimden taşan duyguların akışına bırakıyorum... Tonguç, Türk eğitiminin Pestalozzi’sidir. İsviçreli Pestalozzi, yoksul ve kimsesiz çocukları okutup eğitmek için çalışmıştı. Tonguç, aynı acıyan ruhla köy çocuklarımızı bilginin ışığına kavuşturmak için çabaladı... Tonguç siyasete kurban edilmiş, davamızın unutulmaz şehididir... Onu baba bilen on binlerce Türk genci, onun yakıp verdiği meşaleyi ellerinden düşürmeyerek güzel yarınlara taşıyacaklardır... Tanrı Türk milletine onun gibi sahici hizmet adamları bağışlasın.”

45’lerden itibaren ABD’nin Türkiye’ye ithal ettiği “komünizmle mücadele” ideolojisinin kışkırttığı Türk Millî Eğitim sisteminde filizlenmeye başlayan “dinci eğitim”, Demokrat Parti iktidarında yeşerir. Cemaatler ve cemiyetler eliyle açılan imam hatip okulları ile dinsel eğitim yolunda ciddi adımlar atılır. 1980 askerî darbesi ve darbenin Generali Kenan Evren eliyle okullarda din derslerinin zorunlu hale gelmesinin de önü açılır. Sonraki yıllarda dönemin başbakanlarının, cemaat ve tarikat liderlerini devlet konutlarında ağırlamaları ile bu yapılar iyiden iyiye güçlenir.  

2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP ya da AK Parti) iktidara gelir. Abdullah Gül tarafından kurulan 58. hükûmetin 25 bakanının 19’u tarikat kökenlidir. Bakanlar Kurulu’nun 52’si Halidî Nakşibendî tarikatının İskenderpaşa Tekkesi’ne bağlıdır. İlk yaptıkları icraatların başında Diyanet’e 15 bin kadro atamak olur. AKP, “kindar ve dindar nesil” yetiştirmek için yola çıktığı 22 yıllık iktidarında attığı her adımda laikliği ve bilimi hedef alır. Tam 9 kez Millî Eğitim Bakanı, yaklaşık 20 kez de eğitim sistemi değişir. Her gelen bakan yeni bir sistem ve yeni bir söylem geliştirir. 

2012 yılına gelindiğinde Türk Eğitim Sistemi’nde tabir yerindeyse, bir deprem yaşanır. İlköğretimdeki kesintisiz sekiz yıllık sistemden vazgeçilerek 4+4+4 sistemine geçilir. Yeni sistemle 60 aylık ana kuzuları da okula alınır. Din eğitimini kuvvetlendirecek birtakım kararlara imza atılır, “Kuranıkerim” ve “Peygamberimizin Hayatı” dersleri kabul edilir. MEB’in Kuran kurslarını denetim görevine son verilir ve kurslardaki yaş sınırı 4’e kadar indirilir. Cumhuriyet’in en büyük devrimlerinden biri olan ve 30 Kasım 1925’te yürürlüğe giren “Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması”  hakkındaki kanun halen yürürlükte olmasına rağmen eğitim sistemi tamamıyla yasadışı dinî oluşumların lehine evrilir.  Gazeteci Ali Taştan, bir haberinde, “Dini yapılara ait sibyan mektepleri, medreseler, yurt ve evlerde eğitim verilen çocuk sayısının 2 milyona yaklaştığı tahmin edilmektedir,”  demektedir.

Defalarca yapılan değişikliklerle klasik liseler ortadan kaldırılarak İmam Hatip Liselerine (İHL) dönüştürülür. Anadolu’da çocuklar İHL’lerden başka gidecek okul bulamaz. Türkiye’nin yıldız liseleri bir gecede sessiz sedasız “proje okul” kapsamına alınır. Bu okullara yine sessiz sedasız düşük puanlı öğrenciler yerleştirilir. Kayıt için okullarına giden öğrenciler, okullarının İmam Hatip’e dönüştürüldüğünü şaşkınlıkla izlerken, velilerin isyanına yetkililer kulak tıkar.  Ekonomik durumu iyi olan veliler çocuklarını özel okullara kaydettirir. Bu sistem, âdeta bir ticarethane mantığıyla işletilen özel okul ve cemaat dershanelerinin her köşe başında mantar gibi bitmesine neden olur.  

2014 yılı Nisan ayında büyükşehirlerin tamamında köyler ve beldeler mahalleye dönüştürülür. Köyler ortadan kalkınca haliyle ilkokullar da ortadan kalkar. 2014-2024 arasında 17 bin civarında köy okulu kapatılır. Okulları kapanan çocuklar merkezi okullara yönlendirilir. Taşımalı eğitim zorunluluk haline getirilir. 2024’te hükûmet “tasarruf tedbirleri” kapsamında taşımalı eğitime son verir. Hem eğitim hem de taşımalı eğitim hakları elinden alınan yüz binlerce öğrenciyi kimse düşünmemektedir. 21’nci yüzyıl Türkiye’sinin mahalleye dönüştürülen binlerce köyünde okul yoktur ancak cami vardır.

2003-2006 yıllarında bir televizyon kanalında yayınlanan “Hayat Bilgisi” dizisini yaşı 30’un üzerinde olanlar hatırlayacaktır. Usta sanatçı Perran Kutman’ın “Afet Öğretmen” i canlandırdığı dizide efsane bir repliği vardı: “Hoca camide evladım, ben öğretmenim.” Bu replik dönemin Millî Eğitim Bakanı’nı çok kızdırmış ve “Hoca camide’ denilmesi, doğru bir mesaj değil,” demişti. 2021 yılında Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında “Çevreme Duyarlıyım Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” İş Birliği Projesi kapsamında bir protokol imzalanır. Yalnızca ortaokullar ve imam hatip okulları proje kapsamındayken, 2023 yılında imzalanan ek protokolde proje, erken yaştaki ilkokul öğrencileri dâhil tüm öğrencileri kapsayacak şekilde genişletilir. ÇEDES projesi kapsamında okullara imam, müezzin, vaiz ve kuran kursu hocası görevlendirilecektir. Afet öğretmenin kulakları çınlasın; hoca artık okuldadır...

Devam edecek.

 

Tülay Hergünlü

İstanbul, 22 Aralık 2024