Mekkî surelerle ilgili vatandaş okumamızın on ikincisindeyiz. “Rab ve nepotizm” başlıklı önceki yazımızda, Kureyş suresinin içeriği nedeniyle kutsal kabul edilen diğer üç kitaptan da örnekler vermiş ve bu ifadelere dayanarak Rab’bin kurduğu kayırmacı düzeni sorgulamıştık. Kur’an’dan, kaldığımız yerden devam edelim.
İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre yirmi sekizinci sure Karia’dır. (Gümbürtü) Herhangi bir göksel kavram içermeyen surede hitap, doğrudan Muhammed peygamberedir. Hüseyin Atay karia kelimesini “gümbürtü” olarak çevirmiş, Elmalılı Hamdi Yazır ise kelimenin “kapı çalan” ya da “şiddetli bir ses çıkaracak derecede şiddetle dayanıp çarpmak” anlamlarında olduğunu ifade etmiştir. Karia’nın kıyamete işaret ettiği düşüncesi yüzyıllardır değişmemiştir. Bu “çarpan kıyamet” koptuğunda insanlar, “çırpınıp düşen ya da yayılan pervane” lere dönecek, dağlar “didilmiş elvan yünler gibi atılacak” ya da “atılmış yün” e benzeyecektir.
Daha önce verdiğimiz ve kıyameti işaret ettiği düşünülen surelerde de şu benzer ifadeler vardır: “O gün yer ve dağlar sarsılacak, dağlar erimiş bir kum yığınına dönecek.” (Müzzemmil, 14) ve “Dağlar yürütüldüğü zaman.” (Tekvir, 3) Burada Zebur’dan, volkanik dağ ya da yanardağ patlamasını çağrıştıran şu cümleleri de hatırlatalım: “O zaman yeryüzü sarsılıp sallandı, / Titreyip sarsıldı dağların temelleri, / Çünkü RAB öfkelenmişti. / Burnundan duman yükseldi, / Ağzından kavurucu ateş / Ve korlar fışkırdı.” (Mezmur 18; 7-8)
Binlerce yıldır Arap Yarımadası ve çevresinde yaşayan kavimler yer sarsıntısı ve sonrası konusunda bilgi sahibidir. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nden şu bilgileri paylaşalım:
“Arapçada ateşte yanmış gibi görünen, siyah bazalt kütleleri veya parçaları ile örtülü düzlük ve tepeciklerden meydana gelen volkanik alanlara harre (sıcak, kızgın) denilmektedir; lâbe de (lâve, lav) harre ile eş anlamlıdır. Yanardağların püskürmesi sırasında akan lavların soğuyarak katılaşması sonucunda teşekkül eder ve geniş bir alana yayılır. Arabistan’daki yükselti ve vadilerin çoğunun bu şekilde oluşması yarımadanın karakteristik özelliklerindendir. Harre alanlarının ortaya çıkması uzun zaman alır ve bu uzun zaman zarfında tepelerden kopan parçalar eteklerde birikir, sonra da bu bölgeler herhangi yeni bir harekete maruz kalmadığında yavaş yavaş çöle dönüşür. Bazı yorumcular, bu durumun Tevrat’ın Yeremya bölümünde (17/6) tasvir edilen çöllerle uygunluk arz ettiğini söylemektedir. Yarımada’da İslam öncesi dönemde yanardağ patlamalarına başta Antere olmak üzere birçok şairin temas ettiği görülür… İslam coğrafyacıları, Suriye-Yemen arasında günümüzde on üç tanesi bilinen yirmi dokuz harre olduğunu ve bunların en meşhurlarının Medine çevresinde yer aldığını kaydetmektedirler.” (TDV; İslam Ansiklopedisi, ilgili madde) Günümüz kaynaklarında yer alan şu bilgiyi de verelim: Suudi Arabistan’ın Hicaz bölgesinde yer alan Harrat Hayber, Medine’nin kuzeyinde bulunan volkanik bir alandır. Yaklaşık on iki bin metre kare olan bu bölgede en son patlamanın 600 ile 700 yılları arasında meydana geldiği ifade edilmektedir.
Kıyameti işaret ettiği düşünülen surelerle, yıkıcı ve yok edici doğa olaylarının arasında bir bağ olduğunu görmekteyiz. Diğer yandan, tüm inançlarda farklı şekillerde de olsa yer alan kıyamet kavramının; ayağa kalkmak, dikilmek, saygıyla beklemek anlamında olduğunu ve Kur’an’da kıyamet kelimesinin, genelde gün (yevm) kelimesiyle yani “kıyamet günü” şeklinde kullanıldığını da hatırlatalım.
Kur’an’daki; azmış toplum/yönetici, gönderilen elçi ve elçinin sözünü dinlemeyen toplumun Tanrısal bir cezaya çarptırılması şeklinde işleyen üçlü döngüyü daha önce vermiştik. Kıyametle ilgili olduğu düşünülen surelerde de başka bir üçlü döngü görmekteyiz: Kıyamet günü yaşanacak olanlar, hesabın görülmesi, cennet ya da cehenneme gidiş. Bu döngünün yer aldığı Karia surenin içeriğine göre tartısı ağır gelenler “hoş bir hayat” içinde olurken, tartısı hafif gelenler de “haviye” de yani kızgın/kızışmış ateş olan, düşüldükçe düşülen derin bir uçurumda/çukurda olacaktır. Haviye, “cehennem tabakalarının yedincisi, en şiddetlisi” olarak da veriliyor sözlüklerde. (Mustafa Nihat Özür; Osmanlıca-Türkçe Sözlük)
İtalyan şair ve siyasetçi Dante Alighieri’nin, İlahi Komedya’sında bahsi geçen koni şeklindeki 9 katlı cehennemi de anımsayarak cennet ve cehennem sözcüklerine bir göz atalım.
Örtmek, gizlemek anlamındaki cenn kökünden isim olan cennet; bitki ve ağaçları ile toprağı örten bahçedir. Cennet sözlüklerde; ağaçlı sulak yer, hoş bir hayat, güzel ebedi durak olarak da anlamlandırılır. İbranice Tevrat’ta, ilk insanın yerleştirildiği bahçeyi ifade etmek için Gan Eden (Eden bahçesi) kavramı kullanılmıştır. Şöyle denir: “RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. / Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. / Aden’den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. / İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. / Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur. / İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kûş sınırları boyunca akar. / Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir, Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır.” (Yaradılış 2; 8-14)
Tevrat’taki bu “cennet,” tarifi, başkenti Ninova olan Antik Çağ Mezopotamya imparatorluğu Asurluların (M.Ö. 2025- M.Ö. 612) ulaştığı (yaklaşık olarak) coğrafi alana denk gelmektedir. Yunus peygamberin “kötülükleri yükselen” Ninova halkını uyarmak için Rab tarafından görevlendirildiğini yani Asurlularla iletişime geçmesinin istendiğini de hatırlayalım. (Tevrat; Yunus 1, 1-12) Tevrat’tın “cennet” inde yer altı zenginliklerinin olması ve sınırlarının ırmaklarla çizilmesi, Kur’an’daki “Bunlar için altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bileziklerle süslenecekler…” (Kehf, 31) ifadesiyle de örtüşmektedir.
Tevrat’ta tarif edilen bu “cennet” in bugün Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Türkiye’nin doğu ve güneydoğusu ve İran’ın aşağı Zagros Dağlarını içine alan bir bölümünü kapsadığı görünüyor ve bugün bu bölge, ilginçtir ki Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adı altında bölünüyor. ABD Dışişleri Eski Bakanı Condoleezza Rice’ın; “Ortadoğu’da Türkiye de dâhil 22 ülkenin sınırları değişecek” (2003) cümlesinin hayat bulmaya başladığını söylemek mümkün. İç savaş tetiklenerek bölünen Lübnan ve Suriye ya da kitle imha silahları yalanı ile işgal edilen ve parçalanan Irak... Askeri strateji uzmanlarına göre arkası gelecek. Sırada kim var bilemeyiz ancak şunu sorabiliriz: Birileri Tevrat’taki cenneti yeniden oluşturmak niyetinde midir?
Konumuza dönersek; rivayete göre, yasak edilen ağacın meyvesinden yedikleri için Âdem ve onun kaburga kemiğinden yaratılan eşi Havva, Aden bahçesinden yani cennetten kovulurlar. Kur’an’da da benzer anlatımlar vardır; ancak Havva adı ve Âdem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı ifadesi geçmez.
Cehennem ise derin kuyu, hayırsız, uğursuz anlamlarındadır. Cehennem kelimesinin İbranice “ge-Hinnom” dan (Hinnom vadisi) geldiği de düşünülmektedir. Cehennem olarak kabul edilen Hinnom vadisi Tevrat’ta birçok yerde geçer. (Örnek: Yeşu, 15/8 ve 18/16) Bu vadide, “saltanatını savaş ve salgın hastalıklarla sürdüren bir cehennem tanrısı olduğuna inanılır ve bu tanrının öfkesini yatıştırmak için çocuklar ateşten geçirilerek yani yakılarak kurban edilir. İbadet adına çocukların katledilip yakılması yüzünden İsrail peygamberlerinin ge-Hinnom’u lanetlemeleri üzerine bu yer İşaya’dan itibaren (Yeşaya, 66/24) zamanla gelişen Yahudi eskatolojisindeki (son, dünyanın sonu) cehennemin sembolü olmuş ve ölüm sonrasında azap çekilecek yere bu ad verilmiştir.” (TDV; İslam Ans., Cehennem mad.) İncil’de de şöyle denir: “Bedeni öldüren, ama canı öldüremeyenlerden korkmayın. Canı da bedeni de cehennemde mahvedebilen Tanrı’dan korkun.” (Matta 10/28)
Bugün savaş olan bölgelerde ya da insan haklarının hiçe sayıldığı; adalette, eğitimde, sağlıkta, ekonomide büyük dengesizliklerin yaşandığı ülkelerde bedeni ile canı ile ezilenler cehennemi yaşarken, ezenler de cenneti yaşamaktalar. Bombaların ortasında kalmış, bütün yakınlarını kaybetmiş bir çocuğun yaşadığı cehennemi hangi güç cennete çevirebilir? Din, siyaset/iktidar gibi kavramları kılıf gibi kullanarak bu dünyayı cehenneme çevirenlerin cennet vaatlerine nasıl inanılacaktır?
Devam edecek…
Canan Murtezaoğlu