“Dirilerin ve ölülerin toplantı yeri” başlıklı önceki yazımızda ilk 31 sure ile ilgili aktarımların, temel olarak geleneksel Kur’an meallerine ve yaklaşık 9 bin sayfalık Elmalılı tefsirine dayandığını belirtmiştik. Mekkî surelerle ilgili vatandaş okumamızın on altıncısındayız. Kur’an’da kaldığımız yerden devam edelim.
İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre otuz ikinci sure “Kaf” tır. Sure, Arap alfabesindeki “Kaf” harfi ve “şanlı Kur’an” a yeminle başlar. Kaf harfinin neyi işaret ettiği konusu müteşabih yani yoruma açıktır, “tevilini Allah bilir,” der yorumcular. Surede adı geçen göksel kavramlar Biz, Ben ve Allah’tır ve hitap Muhammed peygamberedir. İnkârcılar kendi içlerinden bir peygamber çıkmasına şaşmış ve ölüp toprak olup tekrar dirilmeyi “bu dönüş çok uzaktır” ifadesiyle yalanlamışlardır. Oysa Biz, “toprağın onlardan neyi eksilttiğini” bilmektedir; yanlarında her şeyi kaydedip saklayan bir kitap vardır.
İnsanın toprak olup tekrar dirileceği konusu kutsal metinlerdeki anlatımlarda benzer ifadeler içerir. Bazılarını verelim. Zebur: “Yüzünü gizleyince dehşete kapılırlar, Soluklarını kesince ölüp toprak olurlar.” (Mezmur 104:29) Tevrat: “Ama senin ölülerin yaşayacak, Bedenleri dirilecek. Ey sizler, toprak altında yatanlar, Uyanın, ezgiler söyleyin. Çünkü senin çiyin sabah çiyine benzer, Toprak ölülerini yaşama kavuşturacak.” (Yeşaya 26:19) İncil: “İşte size bir sır açıklıyorum. Hepimiz ölmeyeceğiz; son borazan çalınınca hepimiz bir anda, göz açıp kapayana dek değiştirileceğiz. Evet, borazan çalınacak, ölüler çürümez olarak dirilecek ve biz de değiştirileceğiz.” (Pavlus’tan Korintliler’e Birinci Mektup 15:51-52)
Ayet 11’e göre, su ile ölü bir toprağa nasıl can veriliyorsa insanın topraktan dirilmesi de böyle olacaktır. Dinsel metinlerde örneğin “denizin dibine geçiriverdik / denize attık” ( Zariyat, 40) gibi ifadeler vardır ancak deniz ve tekrar dirilme ile ilgi herhangi bir ayet, bir betimleme yoktur. Aynı şekilde havada ölüm de bu metinlerde yer almaz. Denizde-havada vücutları tamamen yok olanların durumu kıyamet tablolarının dışında kalmaktadır. Şunu soralım: Toprağa kavuşamayanlar için dirilme ve bağlı olarak da yargılama nasıl olacaktır?
Sureden devamla Biz; insanlardan üstlerindeki göğe bakmalarını, onun nasıl yapılıp süslendiğini, onda hiçbir çatlak olmadığını görmelerini ister. Yönelen her kula hatırlatma olması için Biz yeryüzünü yaymış, oraya sarsılmaz dağlar yerleştirmiş, her çeşit bitkiden çiftler yetiştirmiştir. Gökten bereketli bir su indirip onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmiş, “tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları” yetiştirmiş ve o su ile ölü bir toprağa can vermiştir. Ağaçlar kelimesi dışında Kur’an’da adı en çok geçen bitki hurma, hayvan da devedir. Bu doğaldır çünkü bu ikili, o coğrafi bölgenin temel iki canlı türüdür.
Muhammed peygamberin toplumundan önce diğerleri de elçileri yalanlamıştır. Bunların; Nuh’un ulusu, Ress’liler, Semûd, Âd, Firavun ve Lut’un kardeşleri, Eykeliler ve Tübbâ olduğunu belirten Ben, “azabım hak oldu,” der. Kur’an’ın temel döngülerinden biri burada yine görülmektedir: Bir topluma ya da yöneticiye gönderilen elçi, elçiye karşı gelinmesi, sözlerinin onaylanmaması ve Tanrısal bir azapla yok ediliş.
Ayet 15’e göre yaratan, Allah ya da Tanrı değil “ilk yaratışta” yorulmadığını ve insanların “yeniden yaratılma konusunda kuşku içinde” olduklarını belirten Biz’dir ve şöyle devam eder: “Andolsun, insanı Biz yarattık, kendi kendine ne fısıldadığını biliriz; Biz ona şah damarından daha yakınız. / Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken / İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.” (16-18. ayetler) Benzetme, beynimize oksijen ve besin ulaştıran temel damarlar olan şah damarları üzerinden yapılmıştır. Kimi çevirilerde can damarı olarak geçen bu ifade; müfessir, Arap dil bilgini Râgıb İsfahânî’ye göre ruhtur. İnsanın yaptıklarını yazanlar ve sözlerini gözleyenler ifadesi de Tevrat’taki; “Rab bana dedi ki, ‘Git, bir gözcü dik, gördüğünü bildirsin.” (Yeşaya, 21:6) cümlesini çağrıştırmaktadır. Rab ve Biz’le özdeşleşen bu kontrol sistemi, bugün dünyayı yönetenlerin de yöntemi olmaya başlamıştır. İnsanoğlu, üst seviye teknoloji kullanarak oluşturduğu siber sistemler, sosyal ağlar, iletişim ve güvenlik araç gereçleri gibi yapılarla Rab ve Biz’e öykünme yolunda hızla ilerlemektedir.
Kur’an’daki ifadeler, “yaratılan” insana meydan okunduğunu göstermektedir. Hangi ad altında olursa olsun “göksel kavramlar” insandan, gönderilen elçinin sözlerine inanıp onaylamasını ister. Sorgulama, inkâr ya da yalanlama içeren aksi durum ise azapla son bulacaktır; yani korkutarak boyun eğdirme yolu seçilmiştir. Sureden devamla, 20. ayete göre “Sûr’a üfürülür” ve bu “tehdit günüdür. Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahit bulunduğu halde gelir. (21. ayet) Allah’ın yanında başka tanrı benimseyen ve iyiliklere devamlı engel olan her inatçı inkârcı” nın cehenneme atılması istenir. Kişi ve yanındaki şahit arasında çekişme başlar. O şöyle buyurur: “Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim. Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim.” (28-29. ayetler) Cehenneme “doldun mu,” diye sorulur, o da “daha var mı,” der. “Uzakta olmayan cennet sakınanlara yaklaştırılır.” (31. ayet) ve “Orada dilediklerini bulurlar.” (35. ayet) Kıyametin kopması-yargılanma-cennet ya da cehenneme sevk edilme döngüsü burada da vardır. Müddessir 8. ayette “o boru bir öttürüldü mü” ifadesiyle işaret edilen sûr kelimesi, İbn Abbas-Kurayb rivayet zincirine göre ilk kez bu surede geçer. Kelime kökü, “seslenmek, ses çıkarmak” anlamlarında olan sûr, “ses çıkaran eğri boynuz” demektir. Sûr’a üfürülmesi, kıyametin kopmasını ve insanların yeniden dirilmesini ifade eder.
Benzer ifadeler, kutsal kabul edilen önceki metinlerde de vardır. Zebur’da, “Boru ve borazan eşliğinde / Sevinç çığlıkları atın Kral olan RAB’bin önünde.” (Mezmur, 98/6) ifadesiyle geçen boru / borazan çalmak; Tevrat’ta sevinç gösterisi yapmak, boyun eğmek, halkı çağırmak ve toplamak, uyarmak ve sonun yaklaştığını belirtmek için kullanılır: “Böylece İsrailliler sevinç naraları atarak, boru, borazan, zil, çenk ve lirler çalarak RAB’bin Antlaşma Sandığı’nı getiriyorlardı.” (1.Tarihler 15:28) “Büyük küçük, kadın erkek, kim İsrail’in Tanrısı RAB’be yönelmezse öldürülecekti. Yüksek sesle bağırarak, borazan ve boru çalarak RAB’bin önünde ant içtiler.” (2.Tarihler 15:13-14) “Dövme gümüşten iki borazan yapacaksın; bunları topluluğu çağırmak ve halkın yola çıkması için kullanacaksın. İki borazan birden çalınınca, bütün topluluk senin yanında, Buluşma Çadırı’nın girişi önünde toplanacak.” (Çölde Sayım 10:2-3) “Boru sesini duymuş, ama uyarıyı dikkate almamıştır; kanından kendisi sorumludur. Uyarıyı dikkate alsaydı, canını kurtaracaktı.” (Hezekiel 33:5) “Siyon’da boru çalın, Kutsal dağımda boru sesiyle halkı uyarın. Ülkede yaşayan herkes korkudan titresin. Çünkü RAB’bin günü çok yaklaştı, geliyor. … Yeryüzü önlerinde sarsılıyor, Gökyüzü titriyor; Güneş ve ay kararıyor, Yıldızların parıltısı görünmez oluyor. … RAB ordusunun başında gürlüyor. Sayısızdır O’nun orduları Ve buyruğuna uyan güçlüdür. RAB’bin o büyük günü ne korkunçtur! O güne kim dayanabilir?” (Yoel 2:1,10,11) İncil’de de şöyle denir: “Sizler dokunulabilen, alev alev yanan dağa, karanlığa, koyu karanlık ve kasırgaya, gürleyen çağrı borusuna, tanrısal sözleri ileten sese yaklaşmış değilsiniz. O sesi işitenler, kendilerine bir sözcük daha söylenmesin diye yalvardılar.” (İbraniler 12: 18-19)
Vahyin amacı, binlerce yıldır bölgede süregelen benzer rivayetleri Arap kavmine tekrar hatırlatmak mıdır?
Sure; “Bunlardan önce, kendilerinden daha zorba olan nice nesilleri yok etmişizdir” ifadesiyle sürer. Biz, “gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde” yaratmış ancak Biz’e “hiçbir yorgunluk” dokunmamıştır. Tevrat’ta ise şöyle denir: “Çünkü ben RAB yeri göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim…” (Mısır’dan Çıkış 20:11) Semavi dinlerin ortaklaştığı konu tek Tanrı, tek tanrı inancıdır ancak yukarıdaki ifadeler farklı bir tablo çizmektedir. Tevrat’a göre yaratan Rab, Kur’an’a göre yaratan Biz’dir; biri yaratmış ve dinlenmiş, diğeri de yaratmış ancak yorulmamıştır! Bugünün bilgi seviyesi ile bu ifadeler nasıl yorumlanabilir? “Tevilini Allah bilir” demek şimdilik daha doğru olacaktır.
Muhammed peygamberden “güneşin doğmasından önce ve batışından önce, gecenin bir vaktinde ve secdelerin artlarından” Rab’bini överek yüceltmesi istenir. Burada “salât” kelimesi geçmediği halde, kimi meallerde parantez içine; sabah, öğlen, ikindi, akşam, yatsı, vitir ve nafile namazlarını kılarak şeklinde ekleme yapılmıştır. Son ayetlere göre dirilten, öldüren Biz’dir ve “dönüş ancak Bize’dir.” Muhammed peygamberden istenen, toplumu üzerinde zor kullanmak değil, Ben’in tehdidinden korkanlara Kur’an’la öğüt vermektir.
Devam edecek…
Canan Murtezaoğlu