BİREYSEL VE TOPLUMSAL İLİŞKİ YOKSULLUĞU

SİBEL ÇEÇEN


Toplumları oluşturan en küçük parça olan bireylerin dahil olduğu ortam içerisinde ki ait olamama ve başka duyguları tetikleyen bir kavram.

Düşüncelerin duygulara,duyguların davranışlara,davranışların ise geri bildirimlerle yine düşünce ve duygulara etki etmesi ile oluşan kısır döngü içerisinde kişide ortaya çıkardığı ruh durumu. Daha detaya girerek konuyu açmaya ve anlamaya çalışalım. Kişi dünya’ya geldiğinde  sırasıyla duyguları, kavramları  ve bunların anlamlarını belli deneyimler doğrultusunda öğrenmeye başlar. Gerek güzel hikayeler,mutlu olay ve anılar gerekse travmalar ile…

Mesela ; öfke duygusunu ele alırsak , bu duyguyu hiç tanımayan bir kişiye bu duyguyu anlatmanız sadece bir terim tanımlamasından başka bir şey olmayacaktır. Kendisinde hissettireceği duyguyu bilmeyen kişi öfkenin ne şiddetli bir duygu olduğunu ve aslında kendisine hem duygusal hem de fiziksel olarak nasıl zarar verebileceğini kavrayamaz. Öfke duygusuyla ancak bunu deneyimleyeceği bir olay ile karşılaştığında tanışacaktır. Her duygunun kişide hissettirdiği acı ölçüsü farklıdır. Yani birey her bir duyguyu yaşayarak ve onda bıraktığı izleri heybesine alarak hayat yolculuğunu gerçekleştirir.

Konuya dönersek; bireyler bu her bir duygu,düşünce ve davranış modelleri ile ilgili kavramları öğrenirken onlara eşlik eden mentörler ile hayatın tüm gerçekliğini anlamaya başladıklarını kabul ederler. Evet mentörler… Doğal yaşam koç'ları... Kişinin etrafında ki aile bireyleri,komşuları,eş, dost, akraba ,ekabir kesim, çok bilmişler vb. ya da herhangi biri...Deneyimli olduklarını düşündükleri kişiler…”Doğru olan bu “ yargıları ile yetişmiş bireyler. Bazı kalıpları hayata monte etmiş ve karar mercii gibi topluma da tescil ettirmiş düşüncelerin mimarları… Toplumsal kalıplar ile donatılmış bir düşünce yumağı içerisinde sorgulama muhakemesine girmeden her şeyi olduğu gibi kabul etmiş bir gruplar. Sanki hayat kişinin kendini bulma çabası değil de başkalarının hayatlarını kopyalayarak sürdürme eylemi gibi… İşte bireyler bu kısır döngü içerisine girdiklerinde birbirleri ile ilişkilerin nasıl kurulacağı konusunda da bu (sözde) kaşif ve bilgin olan mentörlerin öğretileri ile hareket ederek kendileri olmaktan çıkarlar.

Bu tutumları da ilişki yoksulluğu yaşamalarına sebep olur. Çünkü kendi gibi davranamayan birey karşısında ki kişiye kendini doğru aktaramaz. İçinde ki o saf benliği ve sevgi enerjisini dışa vuramaz. Ona öğretilen bilgilerle alt bilince geçemez ve ego ile duygularını perdeleyerek yapay bir kişilik ile yaklaşır karşısındakine. Her şeyi stratejik öğretilerle devam ettirecektir. Sanki bir savaşta ve kim doğru hamle yaparsa o kazanır stratejisi ile yaklaşır ilişkilere (ilişkilerine). Oysa ki; doğal akışta olan, kendi olan kişiler yaydıkları enerji ve aura ile zaten emek harcamadan ilişki kurduğu kişi ya da toplumlara rahat ulaşabilecektir. Günümüzde ki ilişki yoksulluklarına yanlış öğretilerin sebep olduğu da aşikar. Eğer her birey kendi bilinci ile hareket edip kendi doğrularını bulma çabasına girerse daha bilinçli toplumlar inşaa edilebilir. Çünkü toplumları oluşturan bireylerdir. Toplumun değişmesi için bireylerin değişmesi gerekir ve her değişim başlatan bireyin etrafı da otomatik olarak değişecektir.

Çünkü aynı enerjide ve frekansta olanlar titreşir. Kişi kendi ile aynı olanı çeker. Kişisel bağlar da böyle oluşur ve ister istemez o bağla bağlanmış kişilerden biri içsel dönüşüme girdiğinde diğeri de doğal akışta ona eşlik etme enerjisine girecektir(istese de istemese de). Buna ister fizik ister metafizik   diyelim, kendini gerçekleştiren her kişi ,olay, durum, düşünce, madde vb. bulunduğu ortamıda değiştirecek ve güzelleştirecektir. Sonuç olarak ; ilişki yoksulluğu aslında kendimizi bulamamaktan kaynaklı yoksulluktur. Yani yoksul olduğumuz şey kendimiz... Kendimizi bulduğumuzda her şey daha da anlam kazanacak ve yaşamın tüm renklerini daha net görmeye başlayacağız…

Haydi başlayalım o zaman kendimizi bulma yolculuğuna… Sevgiyle… 
                                                                                                                                 

  Sibel ÇEÇEN