Cumhuriyet Halk Partisi Pendik eski İlçe Sekreteri genç siyasetçi Mustafa Barış Başarslan; 31 Mart seçimleri başta olmak üzere 23 Haziran'da yenilenecek seçimlerle ilgili gazetemize önemli değerlendirmelerde bulundu.
Başarslan; 31 Mart'ta yapılan yerel seçimlerde CHP'nin İBB' yi almasının en önemli sebebinin Ekrem İmamoğlu faktörü olduğunu ifade etti.
ÖZGÜR İSTANBUL GAZETESİ : Röportaja başlamadan önce kendinizi tanıtır mısınız?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : 1989 Pendik doğumluyum. Aslen Orduluyum. Gaziosmanpaşa Üniversitesi Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Bölümünden mezunum. Ayrıca Anadolu Üniversitesi’nde Konaklama İşletmeciliği Bölümünü bitirdim. Ticaretle uğraşıyorum.
ÖZGÜR İSTANBUL : 31 Mart Yerel Seçimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : Buna cumhurbaşkanımız cevabı vermiş zaten. “Orayı kaybeden, Türkiye’yi kaybeder” derken kastettiği İstanbul’u kaybetti. Kendine göre Türkiye’yi kaybetti. Aslında seçimin öncesine, seçim anına ve seçim sonrasına bakarken izlediğimiz tüm gelişmelerin özetle yorumlanmasıdır bu cümle. Evet, AKP kaybetti. Yalnızca seçimleri değil, kendini de kaybetti! Bakın Dünya’da %50 oy alıp da kaybettik diyen, %30 oy alıp da kazandık diyen kimse yoktur. Çünkü Dünya’da hiç kimse bir şehri böylesine gelir kaynağı olarak görüp, diğer şehirler için domino etmemiştir. AKP, bunu yapıyordu. Bir anlamda gelir kaynağı çöktü.
ÖZGÜR İSTANBUL : Büyükşehirlerde AKP’nin kaybetmesini, CHP’nin kazanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : Bunun başlıca sebeplerini sıralarsak röportajda yer kalmaz. O kadar çok hataları var ki Akp’nin; mesela Rahip Brunson olayında geri adım atılması… Bir de Rahip Brunson ekonomik krizin başlıca sebebi gösterildi, bunu bahane ettiler… İşte dış güçler, dış mihraklar diyerek toplumu kendi bünyelerinde bütünleştirmek istediler. Ama serbest bıraktıktan sonra kriz daha da derinleşti. “Kandırıldık” dedi vatandaş… Tabi bu AKP’nin tek geri adım attığı olay değildi. Ama bu olayı ekonomik krize bağlamak istediler, zaman kazanmak istediler, tutmadı…
Sonra büyükşehirlerde “mental yorgunluğu” bahanesi ile görevden alınan özellikle büyükşehir belediye başkanlarının durumuna tepki gösterildi.
Tüketiciye yansıyan zamlar, Berat Albayrak’ın çizdiği pembe tablolar gibi sebeplerin yanı sıra, Binali Yıldırım’ın AKP
seçmeninde her ne kadar sempatisi olsa da, bu görevi aslında istememesiydi. Vatandaş, “kendisini bu görevi istemiyor, ben neden isteyeyim” dedi.
CHP Genelbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ittifak sürecine kendi egolarını katmayıp, “millet ittifakı” adının hakkını vermesi, başarılı belediye başkanlarını görevlendirmesi, Canan Kaftancıoğlu’nun sandık örgütlenmesini büyük bir disiplin ve ciddiyet içinde yürütmesi seçimi Cumhuriyet Halk Partisi lehine sonuçlandırmıştır. Tabi bunun altında eğitim sisteminde, adalet sisteminde vb. yaşanan yozlaşmalar da artık insanların topyekün tepki vermesine neden olmuştur.
Ama AKP’nin kaybetmesinin, CHP’nin de kazanmasının en önemli sebebini de şöyle açıklayalım: “Ekrem İmamoğlu.”
ÖZGÜR İSTANBUL : Peki Türkiye’de gençler neden siyasete atılmıyor?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : Gençler siyasete atılıyor, atılıyor da… Sonra birileri tarafından siyasetten atılıyor. Yani dışlanıyor.
ÖZGÜR İSTANBUL : Gençler ilgili mi sizce siyasete?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : Bu ülkede iki gençlik var. Biri politik, diğeri apolitik… Ortası yok. Çünkü hayat öyle bir şekilleniyor ki, siyaset yapmak isteyen genç, önce okulunu bitirecek, sonra işe girecek, erkekse askere gidecek, geldikten sonra yine işe girecek, düzenini kuracak falan derken yaşını almış gitmiş. Sonra ya siyaset yapacak, ya kariyer… Eğitimini tamamlayamayan gençler de işlerin yoğunluğundan dolayı ya az zaman ayırabiliyor, ya da tamamen kendini işe veriyor.O nedenle kimse gençler siyasete girmiyor diyemez. Bakınız, Gezi Parkı… Her yaş grubundan, her kesimden insan olsa da tüm enerjiyi yayanlar gençlerdi.
Ayrıca bir de şu var. Topluma faydalı olmak için sadece siyaset yapmak gibi bir zorunluluk yok. Emre Kongar, Türkiye’nin saygıdeğer aydınlarından birisidir. Gençlere, siyasetten ziyade büyükelçi olmalarını tavsiye eder. Bir diplomat olmalarını tavsiye eder. İyi bir eğitim, iyi bir altyapı, iyi bir iş ile zaten siyaseti şekillendirir gençlik dediğiniz. Ama bunları sağlamadan siyasete giren gençleri de, siyaset şekillendirir. Siyasetin şekillendirdiği gençler de statükoyu dinamitleyemez. Statükonun içine dâhil olur.
ÖZGÜR İSTANBUL : Anladığım kadarıyla işin temelinde eğitim var diyorsunuz. Peki, eğitim sistemimizde yaşanan aksaklıklar nelerdir sizce?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : Klasik olacak ama eğitim sistemimizde iki sorun var. Birincisi eğitim. İkincisi sistem diyeyim. Fakat şunu da söylemeden geçmeyeyim. İlber Ortaylı’nın eğitim sistemi ile ilgili görüşlerini bu ülkenin eğitimcileri rehber edinmeli.
ÖZGÜR İSTANBUL : Siyasetin yönü sizce nereye gidiyor. Gelecekte siyaset nasıl şekillenir?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : İşte günümüzün en enteresan, içinden çıkılamaz bilmecelerinden biridir belki de bu. Öncelikle şunu söylemeyelim, yerelden genele, genelden evrensele; siyaset, yönü sabit olmayan uzun bir yürüyüştür. O nedenle bunu kestirmek zordur. Ancak yaşamı doğal akışına bırakıp, siyasetin kendiliğinden şekillenmesine izin vermemeli siyaset ile ilgilenen insanlar. Siyasetin, geleceği şekillendirebileceği bir mecra olduğunu düşünerek hareket etmeli. Şöyle ki; gelecek ve siyaset dediniz. Ben geleceğe, insanların bir ömrü nasıl yaşadığına bakarak yorumlarım. Eğer gelecekte bir küresel ısınma felaketi ile canlıların yaşamı tehlike altındaysa ve siyaset buna bir önlem almıyorsa, almaya çalışmıyorsa, bu kendi kendini tatmin etmekten öteye gitmeyen boş bir hevestir.
ÖZGÜR İSTANBUL : Peki, edebiyat ile ilgilendiğinizi bildiğim için sormadan edemedim. Burada röportajımızı okuyanlara hangi kitabı önerirsiniz?
MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN : İşte bu sürekli benim için değişen bir öneri. Çok var. Sürekli yenisi ekleniyor. Ben Montaigne’den Denemeler, Vedat Türkali’den Bir Gün Tek Başına, Füruzan’dan Kırkyedilier, Michel Schneider’den Hayali Ölümler ve en çok da Jack London’dan Martin Eden’i öneririm. Ama tabi bu o kadar çok ki; birçoğunu da atlıyorsunuz, unutuyorsunuz önerirken. Divan Edebiyatından tutun da çağdaş Türk Edebiyatına kadar her alanda yüzlerce kitap önerebilirsiniz. Bir örnek vereyim, İstanbul Gençlik Kolundan arkadaşım Ozan Işık’tan hediye aldığım Eyüp Aygün Tayşir’e ait Dört Hane Bir Teslim kitabını okuduğumda çok etkilenmiştim. Harika detaylar ve gözlem gücü ile yazılmıştı. Şimdi bunları önerirken, bir Nazım Hikmet’i, Yaşar Kemal ve Orhan Kemal’i hiç dâhil etmiyoruz mesela. Bu büyük yazarları önermek bize düşer mi diye düşünüyoruz belki de… Ama benim naçizane tavsiyem, her okuduğunuz kitap devamını getirir. İçinde mutlaka sizi başka kitaplara yönlendirecek bir işaret bulacaksınız.
Röportaj: Hatice ODABAŞ