Mustafa Kemal Paşa derhal harekete geçer ve aynı gün içinde hükümet yetkililerine, milletvekillerine, komutanlara gerekli uyarıları yapar, milleti durumdan haberdar eder. 22 Ocak 1920’de yaşanan telgraf trafiği, ders niteliğindedir ve “Atatürk tarzı” muhalefetin çok önemli bir örneğidir. Uzun telgraf metinlerinden bazı bölümleri verelim.
Önce Cemal Paşa’ya; “İngilizlerin emri üzerine Savaşişleri Bakanlğı’nı bıraktığınız anlaşılıyor. Devlet ve milletimizin bağımsızlığını zedeleyen bu çekilmek işini, ne olursa olsun kabul etmemek sizin ve bizim ödevimizin gereğidir. Biz ödevimizi sonuna kadar yapmak için her türlü önlemi alıyoruz. Sizi de işinizin başına geçip bakanlığınızı yürütmek yoluyla ödevinizi yapmaya çağırırız.” girişli bir telgraf çeker.
Bir telgrafla da Sadrazam Ali Rıza Paşa’yı uyarır ve “İngilizlerin, Savaşişleri Bakanı’nın ve Genelkurmay Başkanı’nın değiştirilmesini istemeleri, devletin siyasî bağımsızlığına kesin bir saldırıdır.” der.
Sadrazam yani Başbakan Ali Rıza Paşa’nın cevabına göre; notada yazılan gerekçeleri çürütememenin, gerekli girişimleri yapamamanın nedeni Mebuslar Meclis’inin çalışmalara başlamamış olmasıdır. Cemal Paşa çekilerek hükümetin tümden çekilmesini önlemiştir. Mebuslar Meclisi bir-iki güne kadar toplanacak, hükümet her türlü konuyu Meclis’in gözü önüne koyacaktır. Telgraf şöyle sonlanır: “Sizin bu konuda hiçbir girişimde bulunmamanız gereklidir. Çünkü söz sahibi olan Mebuslar Meclisi’dir. Bakanlar durumun ağırlığını tamamı ile kavramış ve yapacaklarının ve davranışlarının doğruluğuna inanmış olduğundan kötünün en azını seçmişlerdir. Karışmalara son verileceği Cumartesi sabahına kadar bildirilmezse hükûmetin iş başından çekileceği ve bundan doğacak olayların sorumlusunun kendisi olmayacağı bildirilir.”
Atatürk şöyle der Nutuk’ta: “Efendiler, Başbakan Paşa, kendilerini aşağılayana değil, bize sert ültimatom veriyor.”
Hükümetten, notanın/ültimatomun örneği istenir ancak hükümet bu belgeyi vermez. Buna rağmen Mustafa Kemal Paşa, “Bakan’ın değiştirilmesini emreden gücün, Mebuslar Meclisi’nin toplanmasına ve hükûmetin açıklamalarından sonra Mebuslar Meclisi’nin bir karar almasına izin verip vermeyeceği de şu anda bilinmiyor.” diyerek Başbakan’ı tekrar uyarır.
Mustafa Kemal Paşa, illerdeki komutanlara da durumu bildirir ve görüşlerini ister. İstanbul’daki Onuncu Kafkas Tümeni Komutanı Kemalettin Sami Bey’den Rauf Bey’i bulmasını ister çünkü “İngilizlerin isteğini yerine getirmek hiç doğru değildir” ve İstanbul’daki telgraf haberleşmeleri güven altına alınmalıdır.
Cemal ve Cevat Paşaların İngilizlerin isteği ile görevden alınmalarını bütün mebuslara şifre ile bildirimde bulunan Mustafa Kemal Paşa; “Bu girişim, devletin bağımsızlığına karşı kesin bir davranıştır. Onun için, bu girişime karşı milletin göstereceği tepki, bağımsızlığı korumak için yapılacak kutsal savaş niteliğindedir…” der. Bu durumun içeriye ve dışarıya kesinlik ve ivedilikle bildirilmesi gerektiğini ve bu görevin mebuslara ait olduğunu ifade eden Mustafa Kemal Paşa şöyle devam eder: “Meclis’in dağıtılması hakkında bir padişah buyruğunun Meclis’te birdenbire okunması olasılığıyla karşı karşıya kalınmamalıdır… Devletin bağımsızlığına karşı kesin bir davranış olduğunu Barış Konferansı’na ve Avrupa milletlerine ve İslam dünyasına ve ülkenin içinde her yere duyurmak gerekir. İngilizlerin saldırısı geri alınmazsa, Meclis’in ödevi, Anadolu’ya geçmek ve ulusal yönetimi üstlenmektir.”
Atatürk, Nutuk’taki bu bölümü, Onuncu Kafkas Tümeni Komutanı Kemalettin Sami Bey ve Rauf Bey’e verdiği ortak direktifin metni ile sonlandırır:
“Hükûmet dayatarak; Barış Konferansı’nı, Ulusal Güçlerden dolayı Türk hükûmetini düşürmeye karar verdiğini, bütün dünyaya duyurmaya zorlamak gerekir. Hükûmet, ondan evvelkiler gibi, ulusun bağımsızlığından sessizce ödün vermesi ile kişisel yetki açısından güçsüzlüğünü, anlama ve kavrama bakımından hiç güvenilir olmadığını bir daha açıkça göstermiştir. Bu kadar karışık işleri yaradılış ve düşünüş bakımından bu kez de güçsüz kişilerle yönetmeye çalışmak artık olanaksızdır. Bu duruma göre, hükûmetin olaydan ötürü düşürülmesi gereklidir. Ulusun genel güvenine sahip bir hükûmetin iş başına gelmesi yolunda çalışınız.”
Dikkat edilirse; Mustafa Kemal Paşa’nın uyguladığı yol, muhalefet tarzı, herkesin doğru bilgiye ulaşmasını sağlamak, yaşananları halkın ve gerekirse dünyanın gündemine sokmak ve sıcak tutmaktır. Mustafa Kemal’in muhalefetinde kapalı kapılar ardında siyaset yoktur; her şey milletle paylaşılmaktadır.
O günün hükûmeti, millete ve basına haber vermeyerek, durumu bir hükûmet sorunu yapmayarak ve boyun eğerek ulusal bağımsızlığımızı zedelemişti. Cumhuriyet tarihi boyunca Allah ile aldatarak iktidara gelmiş tüm hükümetler de aynı yolun yolcusu olmakta bir beis görmediler. Burada sorumluluk elbette sadece iktidarların değildir. Din kisvesi altında her türlü olumsuzluğa mide uğruna eyvallah çekenler, kurtarıcı bekleme kolaylığına kaçanlar, muhalefette kalmayı siyaset benimseyenler de bir o kadar sorumludurlar.
Cumhuriyet’i “90 yıllık enkaz” olarak tanımlayanların 20 yılda yarattığı “maddi-manevi enkaz” artık ölüyü-diriyi rahatsız edici boyutlara ulaştı. Sırtlarını dine dayayarak iktidar olanlar, dini oyun ve eğlence haline getirdiler, cambaza baktırmak için araç olarak kullanıyorlar. Dünyadaki sıcak para akışından yararlanıp bir öncekilerin ekonomi programıyla gösteri yapanlar şimdi, “Türk Lirası en düşük durumda, daha ineceği bir yer yok, vatandaş rahat olsun!” diyorlar.
Bu sözün sahibi Bakan kişi, beynini aşırı ısınmadan korumak için ağzı bir karış açık esnemekte, çenesini şiddetle açarak kanın kafatasında dolaşımını sağlamakta, sinüs boşluklarına dolan hava ile de beynini serinletmekte! Dipsiz yoksulluk için topluma sabır önerenler, yakında, bol bol esneyin diye de önerebilirler! Hani, beyinler yanmasın diye! Yolsuzluk, yoksulluk, adaletsizlik, eğitimsizlik, görgüsüzlük, âleme nizam verme, küfürbazlık gibi kavramların ne zaman gündemden düşeceği de meçhul.
Diğer yandan muhalif olduğunu söyleyen büyük yapı ülkeyi girdiği çıkmazdan kurtarmanın tek amaç olması gerektiğinin henüz ayırdında değil! İş yapıp değer üretenleri bezdirmeyi amaç edinmiş bazı muhaliflerin “demokrasi” oyunu sürüyor. Onlar, bildikleri tek oyunu oynarken, ülkeyi kargaşa ve kafa karışıklığı içinde tutmak isteyenlerin karanlığı da her geçen gün hacim kazanıyor.
Artık tek amaç için, Atatürk Cumhuriyeti’ni geri kazanmak için, demokrasi için saf tutalım ve akılla yürüyelim. Atatürk gibi muhalefet yapalım; zorlayıcı olalım, gündem yaratıcı olalım, doğru bilgiyi halka ulaştıralım, kapalı kapılar arkasından çıkalım!
Son söz Gazi’nindir: “Ulusun genel güvenine sahip bir hükûmetin iş başına gelmesi yolunda çalışınız.”
Canan Murtezaoğlu