Açılışa günler kala

Canan Murtezaoğlu

#BüyükMilletMeclisi

Her yıl Nisan ayı girdiğinde 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlamayı heyecanla bekleriz hatta çocukça bir heyecanla bekleriz. Bu iki isimli ulusal bayramımızın “Ulusal Egemenlik” yolunda, 23 Nisan 1920 öncesinde neler yaşandığına kısaca bakalım.

Cumhuriyet, kutlamaların hikâyesi değildir; arka plandaki gerçekler, ayrıntılar bilinmelidir.

16 Mart 1920’de İstanbul’u fiilen işgal eden İtilaf Devletleri, telgraf merkezlerine el koyar ve tüm yurda resmî bir bildiri yapmak ister. Uyarı üzerine bu bildiri, bazı merkezler dışında hiçbir yerden alınmaz. Bildiride İttihat ve Terakki Hükûmeti ve Ulusal Örgüt yani Mustafa Kemal ve arkadaşları kınanmakta ve İstanbul’un işgali için “sebep” olarak gösterilmektedir. Kuvayı Milliye yani Millî Güçler takma adı altında hareket eden kişiler, kışkırtmalardan vazgeçmemiş, Hükûmetin de kendileriyle iş birliği yapması için çalışmıştır. Bu durum barış için büyük bir tehlikedir ve bu nedenle tek çıkar yol İstanbul’u geçici olarak işgal etmektir.

Mustafa Kemal Paşa, bu resmî bildiri üzerine bir genelge yayınlar ve uyarır: “İstanbul’un işgali, İtilaf Devletleri tarafından, çarpışma sonucu zor kullanılarak gerçekleşmiştir. Bu suikasttan yararlanarak haince amaç güden birçokları milleti aldatmaya kalkışabilir. Gerçek durumu izleyen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, milleti aydınlatacaktır.”

Aynı günde çeşitli araçlarla yabancı devletlere bir protesto gönderir. Protestonun çok uzun ancak yapılanın özünü veren cümlesi şöyledir: “Tarihin bugüne kadar yazmadığı nitelikte bir suikast olan ve Wilson prensiplerine dayanan bir ateşkesin, milleti savunma araçlarından yoksun etmesinden doğan bir hileyle yapılmış olmak nedeni ile ilgili milletlerin onur ve haysiyeti ile de bağdaşmayan bu davranış üzerine bir yargıya varmayı resmî Avrupa ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve uygarlık Avrupa ve Amerika’sının vicdanına bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihsel sorumluluğa son defa, bir daha kamunun dikkatini çekeriz.”

Aynı günün gecesi bütün Vali ve Komutanlara bir direktif gönderen Mustafa Kemal Paşa, işgalin, Ateşkes Antlaşmasıyla milletin silahı alındıktan sonra yapıldığını hatırlatır ve mitingler yapılmasını gerekli gördüğünü belirtir.  Mitingler sonunda çekilecek protesto telgraflarının birer örneğinin de İtilaf Devletlerinin Mebuslar Meclisleri başkanlıklarına ve tarafsız devletlerin dışişleri bakanlıklarına gönderilmesini ister.

Bir bildirgeyle de milletine seslenen Mustafa Kemal Paşa, İtilaf Devletlerinin topraklarımızı bölüşmeye yol bulmak için nelere başvurduklarını dört madde halinde anlatır. Olan biteni şu cümle ile bağlar: “Sonunda bugün, İstanbul’u zorla işgal etmek suretiyle Osmanlı Devletinin yedi yüz yıllık hayat ve egemenliğine son verildi. Yani, bugün Türk milleti medeni yeteneğinin, hayat ve bağımsızlık hakkının ve bütün geleceğinin savunulmasına çağrıldı.” 

Bu kara günü İslam âlemine de duyuran Mustafa Kemal Paşa, işgalle ilgili gerekli tüm önlemleri aldırır. Girişilen mücadelenin kutsallığı ve haklılığının “en alt düzeydeki insana kadar” duyurulmasını ister. Bu önlemler arasında en önemlisi, “olağanüstü yetkide bir meclisin Ankara’da toplanmasını sağlamak yolundaki millet ve vatan görevine ilişkin karar ve bu kararın uygulanması” dır.

Halide Edip Hanım, Dr. Adnan, Hüsrev, Yunus Nadi, Yusuf Kemal, Rıza Nur, Cami, Celalettin Arif ve Saffet Beyler ve Albay İsmet İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa hepsini istasyonda bizzat karşılar. 4 Nisan akşamı gazeteci Yunus Nadi ile görüşür ve şöyle der: “Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esir olmayı ve hor görülmeyi kabul etmez! Milletin bağımsızlığını vatanın son kaya parçası üzerinde savunacağız; kurtaracağız veya eğer mukadderse öleceğiz! Fakat eminiz ki ölmeyeceğiz ve kurtaracağız.” Dediği gibi de olacaktır.

6 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle Ankara’da Anadolu Ajansı kurulur. Amaç bütün Rumeli ve Anadolu’nun giriştiği millî ve mukaddes savaş esnasında halkın iç ve dış en doğru haberlerle aydınlatılmasıdır. Mustafa Kemal Paşa, İnebolu’da kurulan Gençler Mahfilinden, Anadolu Ajansı’nın haberlerini köylere kadar ulaştırmalarını da rica edecektir.

Düzce, Hendek, Gerede’den başlayan Nallıhan, Beypazarı üzerlerinden Ankara’ya yaklaşacak gibi görünen gericilik ve ayaklanma dalgaları yayılmaktadır. Adapazarı ile Hendek arasındaki köprüler yıkılmış, telgraf ve telefon hatları kesilmiştir. Nevşehir’de Kaymakam Nedim Bey’in başkanlığında Teali-i İslam Cemiyetinin bir şubesi kurulmuştur. 10 Nisan’da Şeyhülislam Dürrizade Abdullah, yayınladığı fetva ile Anadolu’daki millî kuvvetleri kâfir ilan eder ve hepsi için katli vacip fetvası verir yani bulundukları yerde öldürülmeleri emrini vermiştir. Ankara Müftüsü Rifat Efendi de kaleme aldığı fetva ile “Dürrizade fetvasının dinen geçerli olmadığını” ilan eder. (16 Nisan) Rifat Efendi’nin fetvası Anadolu’ya tebliğ edildikten sonra yüzlerce müftü ve din bilgini tarafından onaylanarak imzalanacak ve çeşitli Anadolu gazetelerinde yayınlanacaktır.

Bu arada Anzavur ve Gâvur İmam, Manyas yöresinde ikinci isyanı başlatmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Bursa’daki Komutanlıktan, İstanbul ve yabancı basınından birer nüshanın Temsil Heyetine gönderilmesini, Afyonkarahisar’daki Albay Refet’ten İtalyan Ajansı bildirilerinin düzenli olarak iletilmesini ister. Bekir Sami Bey’den de Hâkimiyet-i Milliye gazetesinin basımı için İstanbul’da hazırlatılan kâğıtların Bursa’ya getirilmesinin temini ve neticesinin bildirilmesini isteyecektir.

Mustafa Kemal Paşa, iç kuvvetlerini aynı anda harekete geçirebilen, zamanın olanaklarını tüm yönleriyle işler kılabilen, atılan her adımı ülke insanına ulaştıran bir örgütlenme dehasıdır.

Büyük Millet Meclisinin açılışına birkaç gün kalmıştır…

Ayrıntılara girmeden vermeye çalıştığım bu kısa bilgiler bile Atatürk ve ulusal güçlerin nasıl bir iç ve dış ihanetle sarıldığını göstermek için yeterlidir. Bu bilgiler, eğitim sistemimiz içinde yer almaz, gerçekler ayrıntılarıyla genç kuşaklara anlatılmaz ise her yıl kutlanan millî bayramlar sıradanlaşabilir. Gençlerimiz, Cumhuriyet’in hangi nedenlerle kendilerine emanet edildiğinin ayırdına varabilmelidir, yaşananları kavrayabilmelidir.

Tekrar edelim: Cumhuriyet, kutlamaların hikâyesi değildir.

Canan Murtezaoğlu