Düzce’nin Akçakoca ilçesinde selin yaraları sarılıyor. Son olarak Düzce'de selde kaybolan 1 kadın ile kız çocuğunun cansız bedeni bulundu. Selde ölü sayısı 5'e yükseldi, 2 çocuğu aramalar sürüyor.
Cumhuriyet'ten Hazal Ocak felaket bölgesine giderek, felaketin ardından vatandaşın durumunu gözler önüne serdi.
şte o haber:
Köylüler, felaketin yaşandığı geceyi şu cümlelerle anlatıyor: Nuh Tufanı diyorlar ya orada böyle yağmur yağmaz. Dışarı çıkmak mümkün değil. Rüzgârlı bir bulut... Köyün üzerine yerleşti. 1000 yıldır düşmeyen yağmur düştü buraya. Su evleri aştı. Korkmamak mümkün değil. Yağmurun nerede duracağı belli değil. Her taraftan gelen feryat sesleri...
Düzce Akçakoca’ya bağlı Esmahanım ve Uğurlu köylerinde üzerinden neredeyse 1 hafta geçmesine rağmen sel felaketinin izleri bir nebze silinmemiş. 65 yıldır Esmahanım’da yaşayan Fikri Arslan, o geceyi “kıyameti gördük” diye özetliyor.
Her sokağının ceset koktuğu Uğurlu köyünde doğan Asım Kuş da (55) yetkililere seslenerek “Bize saraylar değil, insanca yaşayacak evler lazım” diyor.
Sel felaketinin yaşandığı köylerin yollarına girer girmez bizi “Heyelan Mıntıkası” tabelaları karşılıyor. Köye giden kilometrelerce yolda selin etkileri görülüyor. Fındık ağaçlarını sağlı solla geçerek dere tepe aştıktan sonra Esmahanım köyüne ulaşıyoruz.
7 kayıp bu köyde yaşanmış. Esmahanım İlkokulu’na doğru yürüyoruz. Yanında selden tahribata uğramış bir çocuk parkı, onun yanında da Esmahanım köyü cenaze yıkama aracı var. Okulun kapısında oturan köyün muhtarı Taşkın Ersoy’la (59) tanışıyoruz. Ersoy o geceyi şöyle anlatıyor:
“Yağmur gündüzden başladı. Saat 23.00’ten sabah 11.00’e kadar şiddetini artırdı. Hiç durmadan yağdı. Köyün meydanında su yükselip yollarımızı düşürmeye başladığı zaman tepelere doğru kaçtık...”
Su en büyük sorun...
Köy meydanına doğru yürüyoruz. Öğlen saatleri... Kızılay bir yanda, yemek bir yanda da su dağıtılıyor. Köyün şu an en büyük problemi su ve elektrik. Elektrik zaman zaman gelse de suyu taşımalı yöntemle halletmeye çalışıyorlar. Köy meydanında bölge sakinleri oturuyor. İrfan Kap, 75 yıldır bu köyde yaşıyor. Kap, “Nuh Tufanı diyorlar ya inanır mısın orada böyle yağmur yağmaz. Dışarı çıkmak mümkün değil. Rüzgârlı bir bulut. Köyün üzerine yerleşti. 1000 yıldır düşmeyen yağmur düştü buraya. Suyun akışı evleri aştı. Ben evdeydim. Evlere kadar su girdi. Korkmamak mümkün değil. Her taraftan bir feryat sesi var” diye konuşuyor.
Tüm Sokaklar Ceset Kokuyor
Esmahanım köyünün ardından henüz bağlantısı sağlanan Uğurlu köyüne geçiyoruz. Bu köyde insan kayıpları yok ama yüzlerce hayvan ölmüş. Yıkım daha fazla. Arabalar sürüklenmiş. Hayvanlar felaketten bitap düşmüş. Yaklaşık 1 metre çamur evlerin içinde, ağaçların arasında toplanmış. Tüm sokaklar ceset kokuyor. Köye girer girmez arabası sürüklenip paramparça olan 42 yaşındaki Fatih Şen’le karşılaşıyoruz. Fındıkçılıkla uğraşan Şen, o geceyi “Sel sabah 8’den sonra çok büyüdü. 1, 2 dakikayla kurtardım kendimi. Annem uyandırdı beni, gözümü açtığımda su penceredeydi. Yukarı çıktım ama yukarıda yakalandım. Saatlerce orada bekledik. Su biraz dindiği zaman kepçelerle bizi buradan kurtardılar. Korkunun en âlâsıydı. Ölüm korkusu nedir yaşadım. Asrın felaketi burası için. Tarım aletlerim çok zarar gördü. Tavuklarımız öldü. Çok şükür canımızı kurtardık” diye anlatıyor.
Bize Saray Lazım Değil
Köyden ayrılmadan önce son olarak yetkililere seslenen 55 yaşındaki Asım Kuş, “Burası Afet bölgesi ilan edilmedi. Bundan öte bir afet olabilir mi? Köylü zaten bitik durumda. Tarım arazileri gitti. Fındıklar gitti. Ne yiyip ne içeceğiz? Sorun, şu dere yatağının yeteri oranda ıslah edilmemesi. Devletin kusuru var demek istemiyorum sadece bundan bir ders çıkaralım. Daha güçlü ayakta kalalım. Bize saraylar lazım değil, bizim ülkemize bir saray yeterdi. Sarayları niçin yaptılar? Bize saray değil, bize, bu ülkeye insanca yaşayacak evler lazım” diye konuştu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.