23 Kasım 2024
  • İstanbul8°C
  • Ankara15°C

SEÇİM

Emin Varol

20 Ağustos 2024 Salı 16:07

 

Anayasanın giriş bölümünde, Anayasanın “Türk Milletine emanet edildiği” ibaresi yer alır. Anayasayı korumak ve kollamak her yurttaşın, anayasal, görevidir. Anayasanın çiğnenmesi halinde, anayasal bir hak olan, anayasal direnme hakkı doğar. Yurttaşlar bu hakkı kullanma kapsamında, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşleriyle tepkilerini ortaya koyarlar.

Anayasaya göre, herkes, şiddet içermeme kaydıyla, fikirlerini söylemek ve yaymakta özgürüdür. Bir sokak söyleşisinde fikrini söyleyen birinin tutuklanması, anayasayı çiğnemek anlamına gelir. Nerdeyse her gün anayasanın çiğnendiğine tanık oluyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisinin duvarında “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” yazar. Seçimlerde yurttaş, kendi adına egemenlik hakkını kullanmak üzere milletvekillerini seçer. Milletvekillerine bu hakkı kullandırmamak milletin egemenlik hakkını çiğnemektir. O zaman meclisin duvarındaki yazının ne anlamı kalır. Anayasa Mahkemesi Can Atalay’ın milletvekilliğinin meclis tarafından düşürülmüş olmasının yok hükmünde olduğuna karar verdi. Anayasaya göre Anayasa Mahkemesinin kararları herkesi bağlar. Buna karşın Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara uyulmadı ve bu karar yok hükmünde kabul edildi. Bu Anayasayı çiğnemek demektir. Anayasanın böylesine pervazsız bir şekilde çiğnenmiş olması, Türkiye Cumhuriyetinin anayasal değil, anayasası olan bir devlet olduğu anlamına gelir. Bu hukuk devletinin ortadan kalkmış olduğunu gösterir. Bu hatanın bedelini millet olarak çok ağır bir şekilde ödemeye mahkumuz.

İçine düştüğümüz derin ekonomik krizden çıkmamız için hukuk devletini tesis etmek zorundayız. Bu krizden kurtulmanın yolu üretimi arttırmaktan geçer. Üretimi arttırmak için yatırım yapmak gerekir. Sermaye sahiplerinin yatırım yapabilmeleri için önlerini görmeleri ve bir güven ortamının tesisi kaçınılmazdır. Bunun gerçekleştirilmesi devletin bir hukuk devleti olmasına bağlıdır. Ekonomi ve hukuk birbirine göbekten bağlıdır. Hukuk güven ortamının oluşmasının olmazsa olmazıdır. Bugünkü iktidarın hukuk devletini ortadan kaldırmış olması içine düştüğümüz derin ekonomik krizin ana nedenidir. İktidar hukuk benim diyor. Her geçen gün hukuk devleti olmaktan daha da uzaklaşıyoruz. Neticede ekonomik kriz daha da derinleşiyor.

Çıkış yolu iktidarı değiştirmektir. Ekonomik yıkım altından kalkılamayacak düzeye ulaşmadan bu gidişi durdurmak zorundayız. Muhalefet partileri bir an evvel erken seçim yapılmasını sağlayacak ortamı oluşturmalıdırlar. Ülkenin içine düştüğü durum millete iyi anlatılmalı. Bugünkü iktidarla geçen her gün yıkımı daha büyük boyutlara taşımaktadır. Yıkım altından kalkılamayacak boyutlara ulaşmadan iktidarı değiştirmek ülkenin bekası için, son derece, gereklidir.