22 Kasım 2024
  • İstanbul7°C
  • Ankara12°C

MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN;'' BAŞARI DOĞRU ZAMANLAMANIN KENDİSİDİR''

Pendik’te insanların ve siyasi çevrenin yakından tanımaya başladığı genç simalardan Mustafa Barış Başarslan ile Türkiye’den Dünya’ya edebiyattan sanata kadar geniş bir yelpazede konuşma imkanı bulduk.

MUSTAFA BARIŞ BAŞARSLAN;'' BAŞARI DOĞRU ZAMANLAMANIN KENDİSİDİR''

21 Eylül 2021 Salı 13:48

Önceki yıllarda Cumhuriyet Halk Partisi’nde genç yaşlarda ikinci başkanlık gibi önemli görevlerde bulunan Başarslan, aile şirketinde ticaret ile uğraşmakta. Ulusal ve yerel kanallarda verdiği demeçlerin yanı sıra, ulusal ve yerel dergi ve haber sitelerinde köşe yazarlığı yapmıştır.

baris.jpg

 Özgür İstanbul: Keyifli olacağına inandığım bu röportaja başlamadan önce merak ettiğim bir konuyu sormak istiyorum. Daha önce de bir röportajınızda "siyasetin ustası olacağıma, edebiyatın ve sanatın çırağı olurum" demiştiniz. Hala aynı noktada mısınız?

Mustafa Barış Başarslan: Evet, tam da dediğim noktadayım. Siyaset... Evet... Geleceğimizi olumlu ya da olumsuz belirlemede önemli bir araç. Ancak insanların öncelikle okuyup araştırdığı, zihin dünyasında devrimler yaptığı bir toplumda siyaset toplumu değil, toplum siyaseti yönlendirir. Bence sanatın metaforları, siyasetin sloganlarından daha etkili bir araçtır.

 Özgür İstanbul : Siyasetin içine sanat girince fikir ayrılıklarının çok yaşandığı söylenir ama?

MBB: Yaşanır tabi. Çünkü ortada fikir var! Fikirlerin çok olduğu yerlerde ayrılıklar olması elbette kaçınılmaz. Fikir ayrılıkları güzeldir. Fikrin olmadığı yerlerdeki ayrılıkları ben çıkar çatışması olarak tanımlıyorum ki bu daha mı iyi?

Bakın iktidara... Fetö ile niye ayrıldı yolları? Davutoğlu'nu niye aldılar başbakanlıktan? Sedat Peker niye her bildiğini deşifre etmeye başladı? Ya da görevden alınan belediye başkanları? Melih Gökçek, Kadir Topbaş...

Yani ortada fikir varsa; fikir ayrılığı olur. Çıkar varsa; çıkar çatışması olur.

Özgür İstanbul; Peki böyle bir durumda muhalefet hakkında neler söyleyebilirsiniz? Muhalefet sizce başarılı mı?

MBB. : Şahsım adına ben başarılı buluyorum. Yani bütün ekonomiyi, devletin imkânlarını ve özellikle medyayı tamamen kendi lehine kullanan iktidara karşı ayakta durabilmek bile büyük bir mucize iken, yerel seçimlerde alınan başarı gerçekten kayda değer.

Ayrıca bizim ülkemizde seçim sonuçlarına basının ciddi anlamda etkisi var. İnanılmaz bir medya manipülasyonuna karşı mücadele vermek zorundasınız. Şunu insanlara empoze ediyorlar mesela; “muhalefet sorunları anlatamıyor.” Yahu, bu kadar dert varken memlekette, derdini anlatamayanlar mı suçlu? CHP Milletvekilleri çıkıp Boğaz Köprüsü’ne “128 milyar dolar nerede” pankartını kendi elleri ile astı. Daha ne yapsınlar? Kendilerini Boğaz Köprüsü’nden mi atsınlar?

Bir de yine medyanın “muhalefet hep eleştiriyor, sadece eleştiriyor” gibi muhalefete muhalefet eden acayip bir tavrı var. Yani zaten muhalefetin doğası bu… Eleştirmek ve muhalefet etmek. Hep eleştiriyorsa, hep muhalefet ediyor demektir. Ama medya o kadar güzel empoze ediyor ki, muhalefeti muhalefet ediyor diye başarısız buluyor! Ben böyle algı yönetimi görmedim.

Özgür İstanbul : Peki, eleştirmek yerine çözüm önerisi bekliyor olmasınlar muhalefetten?

MBB. : Eleştirinin alt metninde zaten çözüm önerisi yatar. Ama medya bunu kapatıyor. 24 Haziran seçimlerinde mesela; CHP emeklilere zam yapalım dediğinde dönemin başbakanı yok kaynak mı var falan diye esti gürledi. Sonra tek başına iktidar olamayınca 1 Kasım seçimlerinde emeklilerin maaşını neredeyse CHP’nin söylediği miktara çekti.

Özgür İstanbul; Son günlerde çok tartışılan bir konu var mesela genel gündeme dair. Sosyal medyanın artık siyaseti ciddi yönde etkilediği söylenmekte. Sizin bu konuda görüşleriniz nelerdir?

MBB. : Tabii ki etkiledi. En basit örneği işte Sedat Peker’in videoları… Bunu örnek olsun diye söyledim başlı başına ayrıca bir konu bu.

İnternetin siyaset üzerindeki etkisinin olumlu ya da olumsuz yönleri tartışmaya açık. Genelde internet bağımlılığı, nedensiz internet kullanımı ve kendini ifade etmek için çırpınan bir anlayış ciddi bir takıntıya dönüştü. Aşırı zaman tüketimi, iç tepi, stres, depresyon, doğal günlük yaşamdan uzaklaşma, zaman algısını kaybetme gibi ciddi sosyolojik etkileri de var. Gerçekten çevremize baktığımızda, şahsen kendimi de bu gruba dâhil ederek söylüyorum, çağın bu hastalığına yenik düştük.

Fakat tüm bu olup bitenlerin içinde bence çok ciddi bir detay var. O da Z Kuşağı... Sosyal medya alanını en iyi bu kuşak kontrol ediyor. Çünkü Dünya’ya gözlerini açtıkları andan itibaren internet var. Sosyal medya var... Onlar için şaşırtıcı bir durum yok ortada... Günlük, sıradan bir şey. Belki de Z Kuşağı’nı internet şekillendirdi diyebiliriz. Bu anlamda, daha bireyci, hatta etnomerkezci diyebileceğimiz bir anlayış çıktı ortaya. Hiçbir şey ulaşılmaz değil bu kuşak için. 32 yaşında bir birey olarak ben dahi gazete kuponları ile ansiklopedi alınan zamanları hatırlıyorum. Şimdi her şey basit bir şekilde elinin altında.

İnsanlar sevdiği şarkının radyoda zamanını beklerdi. Ya da ne bileyim kaseti çıksın, televizyonlar yayınlasın vs. Şimdi öyle değil. Bu kadar seçeneğin çok olduğu bir Dünya’da kendini ve kendi kuşağını önemsemeyi öğrendi Z Kuşağı...

Şimdi bu Z Kuşağı ve sosyal medya, siyasi tercihlerin tanıtılmasında en önemli aktörlerden.

Diğer kuşaklar için bu böyle değil ama. Onlar için daha çok taklitçi bir prototip oldu. Bence Baudrillard’ın “hipergerçek” ve “simülasyon” tezi bugün içinde bulunduğumuz durumu özetliyor. Ben herkesin bu tezi araştırmasını öneririm. Yani diyor ki Baudrillard; “gerçek artık var olan bir şey değil, üretilen bir şeydir. Bir kökene bağlı olması gerekmez. Günümüzde gerçek, işlemsel bir şekilde üretiliyor.” Sonuçta bu işlemler bizi yönlendiriyor.

baris-3.jpg

Özgür İstanbul : Peki bu anlattığınız Dünya’da da aynı şekilde geçerli mi yoksa bizim ülkemize özgü bir durum mu?

MBB. : Yani sosyal medya ve internet deyince, tüm Dünya’da bu durum böyle. Tabi her ülkenin kendi iç kültürü, kendi yaşam anlayışı ve gelenekleri olsa da ciddi anlamda benzer bir durum söz konusu. Çünkü artık Dünya globalleşti. Bunun da maalesef bireyler üzerinde çok ciddi olumsuz etkileri var. Her ne kadar biz az önce Türkiye üzerindeki etkilerinden bahsetsek de, sonuçta internet tüm Dünya’da sınırları sinyaller ile ortadan kaldırabilen inanılmaz bir enformasyon sistemi. Dünya bu sayede globalleşti.

Bir taraftan özgürce tüketim alışkanlığı, diğer taraftan baskı ile profesyonelce kurulmuş ikna teknikleri, reklamlar, pazarlamalar... Her biri mutlu ve rahat bir yaşam imajı veriyor. Lider markalar kanaat önderi... Yapay kahramanlar fenomen... Kültür ve sanat yerle bir edilmiş. Yahu millet önceden bir senfoni için altı ay önceden sıra alırdı. Şimdi ağaç kesme makinasının reklamında Mozart çalıyor. Yani ne bileyim. Umarım bu sistem içerisinde bir gün “bugün ne giysem” ya da “bugün ne yesem” programları yerine “bugün ne okusam” gibi programlar daha çok ilgi görmeye başlar.

Özgür İstanbul : Siz de genç bir siyasetçisiniz. Uzun yıllar bilindik mevkilerde görev yaptınız. Pendik İlçesi’nde de bu anlamda tanındınız. Gençlere tavsiyeleriniz var mı? Siyasete atılmalılar mı?

MBB. : Aslında özellikle tavsiyede bulunacak kadar bir tecrübe yaşamadım. Ama şunu söyleyebilirim ki; başarı dediğimiz, doğru zamanlamanın kendisidir.

Ama bazı değerlendirmelerim var mutlaka. Şunu görüyorum. Gençler siyasete atılıyor. Atılıyor da; sonra birileri tarafından dur deniyor ve sonra siyasetin dışına atılıyor! Öncelikle bunu söylemek isterim. Diğer taraftan ülkede bir politik bir de apolitik gençlik var. Ama ortası yok. Ya siyaset yapacak, ya da kariyer yapacak. O nedenle zamanlama konusunda ciddi bir engel yaşamakta gençler.

Türkiye’de o kadar gariptir ki, insanlar ticareti Kapalıçarşı’da, siyaseti mahalle delege seçimlerinde öğreniyor. Çünkü Türkiye’de buna imkân veren ne eğitim sistemi, ne de çalışma sistemi var. Ben şahsen siyasette tabandan gelen hareketin samimiyetine inanırım. Ancak tabandan gelenler iş ya da okul kaygısı nedeniyle geri planda kalıyor. O yüzden okullarda, büyük iş yerlerinde, mahallelerde eski bir anlayış olan Fikir Kulüpleri yeniden çoğaltılmalı.

Bir de şu var ki; topluma faydalı olmak için sadece siyaset ile ilgilenmek gibi bir zorunluluk yok tabi ki. Siyaset hayatı genel anlamda bir şekilde kapsadığı için böyle bir bakış açısı var ama ben bu bakış açısına katılmıyorum. Kendinize yönelerek de; özellikle meslek hayatınızda iyi bir doktorsanız, iyi bir memursanız, iyi işveren ya da çalışan, iyi bir hukukçu, iyi bir sanatçıysanız; toplum zaten kendiliğinden düzelmez mi?

Türkiye’nin saygıdeğer aydınlarından olan Emre Kongar, yanlış hatırlamıyorsam “Herkesten Bir Şey Öğrendim” adlı kitabında gençlere milletvekili olmak kadar büyükelçi ya da diplomat olmak için de çaba gösterin diyor. Bunu çok anlamlı buluyorum. Çünkü az önce de dediğim gibi; iyi bir eğitim ile, iyi bir altyapı ile, iyi bir meslek ile zaten siz siyaseti şekillendirirsiniz. Ama bunlar yoksa, siyaset sizi şekillendirir. Sonuçta da statükonun içinde erirsiniz. Tercih bizlerin. Sonuçta yaşamımızı tercihlerimiz belirler. Ya statükonun içinde kalacağız, ya da statükoyu dinamitleyeceğiz. Başka seçenek yok. Ya dışındasındır çemberin, ya da içinde...

Özgür İstanbul: Anlaşılan işin temelinin eğitim sisteminde olduğunu düşünüyorsunuz? Türkiye’nin eğitim sistemi ve sorunları hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?

MBB. : Türkiye’nin eğitim sistemindeki başlıca iki sorunu İlber Ortaylı çok güzel özetlemiş. Birincisi eğitim. İkincisi sistem.

Özgür İstanbul: Siyaseti hep diğer alanlar ile değerlendirdik. Peki, başlı başına siyasetin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

MBB. : Bu soru biraz zor geldi açıkçası. Bence günümüzün en enteresan, en içinden çıkılmaz bilmecelerinden birisidir bu. Yani yerelden genele, genelde evrensele; siyaset yönü sabit olmayan uzun bir yürüyüştür. Ancak yaşamın doğal akışına bırakıp, siyasetin kendiliğinden şekillenmesine izin vermemeli insanlar.

Siyasetin; tüm toplumun geleceğini şekillendiren bir alan olduğunu düşünerek hareket etmeli. Yani siyaset ve gelecek derken... Geleceğimizde yaşanacak olan olası bir küresel ısınma felaketine karşı kimse önlem almıyorsa; insanlar da siyasete şekil vermekten korkuyorsa, hiç değilse oy kullanmaya bile gitmiyorsa, siyasetin geleceğini çok karanlık görüyorum maalesef.

Özgür İstanbul : Peki sizce insanlar siyasetten neden bu kadar uzak duruyor?

MBB. : Birincisi yukarıda da bahsettiğim gibi; Türkiye’de çalışma koşullarının ağır olması nedeniyle kendilerine zaman yaratamamak ve okul, staj, iş arama süreci, işe adapte olma süreci, erkekler için askerlik, sonrasında evlilik gibi uzun bir zaman diliminde artık tamamen kendi hayatına yönelmesi nedeniyle ilgi duyamıyorlar aslında.

İkincisi; toplumun kimyası değişti bence. Öyle hızlı bir dönemdeyiz ki; her yerden bir patlak çıkıyor. Olay içinde olay... Memleketin her yerinde yangın var; yangını söndürsünler diye yetkililere neredeyse yalvarıyoruz. Yetkililer derken, itfaiye kurumunu ve çalışanlarını kastetmiyorum, siyasi yetkilileri.

Cumhurbaşkanı ortada yok böyle bir durumda. Bir çıkıyor elinde paket paket çay... Başka bir yetkili düğünden çıkıyor falan. Yani bu sadece bir örnek. Bu durumu eleştiriyorsunuz “vay efendim böyle bir zamanda siyaset yapıyor” derler. Eleştirmezsiniz “ülkede muhalefet yok” derler. Yani vatandaş olarak biz ne yapalım? İnsanların sinir uçlarıyla oynadılar özellikle son yıllarda.

Üçüncü ve son tespit ettiğim durum; fazla üzerinde durmadan söyleyeyim, insanlar korkuyor!

Özgür İstanbul: Son olarak eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

MBB. : Aklıma gelen herhangi bir şey yok. Davetiniz için ayrıca teşekkür ederim.

Özgür İstanbul; O zaman son olarak biz sizden edebiyatı sevdiğiniz için kitap önerileri alalım.

MBB. : Cevaplanması hemen güzel hem de en zor soru bu oldu. Çünkü böyle kitap tavsiye ettiğim zamanlarda atladığım kitaplara haksızlık ediyormuş gibi hissediyorum. Ama en başa her zaman olduğu gibi Jack London, Martin Eden’i koyalım.

Son okuduklarımdan yola çıkarak tavsiyede bulunacağım.

Mina Urgan’dan Bir Dinazorun Anıları’nı, yakın tarihi de görmek için okunmasını tavsiye ederim. Umberto Eco’dan Ortaçağ’ı Düşlemek adlı benim de yeni okuduğum deneme kitabını, John Hilt’in Dünya Neden Var adlı felsefi kitabını tavsiye ederim. Tabi yüzlerce daha kitap var tavsiye edebileceğim ama ben biraz da 2021 yılında okuduklarım arasından seçtim. Bir de siyasetten çok bahsedince Ercan Kesal’ın Nasipse Adayız Kitabı’nı da es geçmeyelim. Ayrıca filmi de çıktı. Onu da tavsiye ederim. Yerel siyaseti bu kadar eksiksiz güzel anlatan olmamıştır daha sanırım.

 

Yorumlar
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    SON DAKİKA