KANAL ''İSYANBUL''
Meltem Kaynas
23 Haziran 2021 Çarşamba 11:48
Kanal “İsyanbul”
Dikkat ettiniz mi bilmem. Eskiden ne işe yaradığını bilmek bir yana, bazılarının adını bile duymadığımız birçok bilim dalının neredeyse uzmanı olduk!
Ovalara, bilim adamlarının bina inşa edilmemeli dediği alanlara evler inşa ettik, tarım arazilerini imara açtık; deprem geldi yerle bir etti, hepimiz jeoloji mühendisi olduk, sismolog olduk âdeta! Yanal atımlı fay hatlarıyla yattık, dikey atımlılarıyla kalktık!
Ormanları yaktık, ağaçları kesip AVM diktik üstüne. Çarpık kentleşme, doğal kaynakların bilinçsiz kullanımı, sanayileşme, filtresiz fabrika bacaları derken, sera gazları tuz biber ekti üstüne! İklim değişti, bir kuraklık oldu, bir seller götürdü ortalığı… Doğanın dengesi bozuldu iyiden iyiye. Çekirgeler bastı ortalığı. Yana yakıla meteoroloji mühendislerini aradık, çevre mühendislerine, ziraat mühendislerine danıştık, zooloji ve etoloji mühendislerinden yardım istedik çekirgelerin tepesi daha fazla atmasın diye!
Pandemi oldu, Covid-19 patladı… Doktorların, biyologların, mikrobiyologların, enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının ayağının türabı olduk! Zoom’da iki muhabbetin belini kıranlar, “spike proteinden”, “mRna’dan”, “antikor” düzeyinden, “ACE2 reseptörlerinden” falan dem vurmaya başladı. Evrim Teorisi’ni “Darvinizm” sanıp burun kıvıranlar, evrimin mantığını bilmeden, üretmenin mümkün olmadığı “aşı” yı, hacı bekler gibi beklemeye başladılar! Heyhat!
Şimdi de “müsilaj” girdi dilimize! Rahmetli Öztürk Serengil’den “kelâj” ı öğrenmiştik de müsilajı yeni öğrendik! Ee peki müsilajın çaresi kimde? Tabi ki o da “alo bilim” hattında! Çocukluğumda, radyoda her hava durumu bülteni sonunda, “Seyir, Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanlığından” balıkçılara uyarı yapılırdı. “Oşinograflar” ın bir gün yaşamımızın önemli bir parçası olacağı, hiç aklıma gelmemişti doğrusu. “Deniz bilimi” demekmiş bu arada, onu da öğrendik hamdolsun!
Listeyi uzatmak mümkün! Demem o ki; berbat ederken bilime ve bilim insanlarına kulak vermemeyi, hatta çok biliyormuşuz gibi eleştirmeyi alışkanlık haline getiriyor, başımız sıkışınca dönüp dolaşıp bilime ve bilim insanlarına koşuyoruz, yandık Allah kurtar bizi diye! Demek ki neymiş, bilimin sözünü dinlemeyenin burnu dertten kurtulmazmış!
Şimdi gündemde Kanal İstanbul var. Aslında milletin gündemi değil, mini minnacık bir grup siyasinin gündemi Kanal İstanbul. Zira halkın gündemi uzun zamandır hep aynı; işsizlik, yoksulluk ve adaletsizlik. Ha bir de Sedat Peker’in iddiaları!
Bu yazıyı yazmak için biraz araştırma yaptım da bir tane bile “Kanal İstanbul yapılmalıdır, doğru bir projedir” diyen bilim insanına rastlamadım. Açıkçası okuduklarım öylesine dehşet verici boyutlardaydı ki; iyidir, yapılsın diyen bir bilim insanı çıkarsa, diplomasından şüphe edeceğim, o derece yani!
Bilim insanlarının dediklerini okuyunca, bunun bir projeden çok, “proce” olduğuna kanaat getiriyorsunuz. Anlayan anladı! Böylesine felâket sonuçlar doğurabilecek bir işi yapmaya kalkmak için gerçekten çılgın olmak lâzım! Neden “çılgın proje” dediklerini anlamak zor değil!
Şimdi gelelim şu kanal meselesinin ayrıntılarına. Ne diyor bilim insanları? Gelin sözü onlara bırakalım. Siyaset ve popülizm sussun, bilim konuşsun.
Sizin için deprem uzmanı Prof. Dr. Naci Görür**, deniz bilimleri uzmanı Prof. Dr. Cemal Saydam***, toprak ve ekoloji uzmanları Prof. Dr. Doğanay Tolunay ve Prof. Dr. Doğan Kantarcı, DPT Eski Uzmanı Haluk Dural ve Emekli kılavuz kaptan Saim Oğuzülgen’in, Kanal İstanbul hakkındaki görüşlerinden oluşan bir derleme yaptım.
İşin uzmanları diyor ki;
- Depremin eli kulağında! Kanal İstanbul’un güzergâhı deprem açısından çok riskli… 7,2 ile 7,6 arası büyüklükte bir deprem kanala zarar verir. Kanal güzergâhının zemini de depremi büyütecek nitelikte. Kanal ve çevresinde en az 9 şiddetinde deprem olacaktır. Ayrıca heyelanlar olabilir. Kanal, çok kalın alüvyonların üzerine oturuyor. Deprem sırasında üstündeki yapıların ayakta kalması mümkün olmaz. Üzerine kurulacak köprülerde kaza, yıkıntı vs. olursa acil müdahaleler yapamazsınız. Deprem bekleyen bir kentte nüfus ve yapı stokunu artırmamanız gerekiyor. En büyük yıkımı, özellikle kanalın yapılacağı alanlar görecek.
- Kanalı yapmak için 1,1 milyar metreküp hafriyat yapmamız gerekir. Günde 11 ton patlayıcıyı kullandığınızda, her seferde 3,8 büyüklüğünde deprem yaratırsınız.
- Toz, toprak ve patlayıcı, o bölgedeki bitki örtüsüne, ormanlara, canlılara ve çevreye zarar verir.
- Karadeniz’den her saniye 5500 m3 kirli su, her gün 4700 ton organik madde Marmara’ya gelecek. Yani İstanbul ve çevresine 48 milyon insanı yerleştirirseniz, o kadar atık, Marmara’ya 1 günde geliyor demektir. Marmara, müsilaj oluşumuna sebep olan organik maddeye doydu, alarm veriyor.
- Kirlilik iki misli artar. Kazdığınız çamur Marmara Denizi’ne sürüklenmeye başlar. Marmara Denizi çürük yumurta kokmaya başlar. İstanbul’u yaşanmaz hale getirir.
- “Küçükçekmece Gölü’ne burnunuzu soktuğunuz vakit” tüm arazi gölün içine kayar. Hem Marmara’yı kirletir hem de Küçükçekmece Gölü, balık türleriyle birlikte yok olur!
- Kanal İstanbul su stoklarını tahrip eder, su havzaları boşalır, tuzlanmaya neden olur.
- Yıllık 55 milyon metreküp su verimine sahip olan Sazlıdere Barajı tamamen yok olacak. Terkos Gölü’nün su toplama havzası daralır, tuzlanmasına, toz ve egzoz gazlarıyla kalitesinin bozulmasına yol açabilir. İstanbul’un zaten suyu yok. Sonrasında “Yandım Allah” dersiniz. Yani “Kanal İstanbul başlı başına bir felaket!”
- Bu kanalın etrafındaki köylerde insanlar üretim yapıyor. Ellerinden bu yerleri alıyorsunuz.
- Kanal sadece Karadeniz suyu ile dolar, bu su da Marmara’ya jet halinde çıkar. Önce besin zenginliği ve balık bollaşması yaşanır ama ilerleyen yıllarda alt tabakadaki oksijen tükenir. Ondan sonra bir daha asla geri dönüşü olmaz.
- Oksijen tükendiğinde, balıkların göç yollarına da engel olacak.
- Karadeniz’in tuzlanma oranı yükselecek, ekolojisi değişecek. Oluşacak yeni adanın, yeraltı suyu kalmayacak, taşıma suya mahkûm olacak. Yeni oluşacak adada yaşayanların “atık suyu” ne olacak? Karadeniz’e atsanız Boğaza girecek, Marmara’ya verseniz onu daha da hızla oksijensizliğe itecek.
- Kanal “bir inat uğruna” gerçekleştirilir ise; bilin ki ülkemiz, “denizlerin ekolojisini değiştirerek uluslararası felâkete imza atan ülke” konuma gelecektir.
- İstanbul kuşlar için göç yolu üzerinde olan bir yer. Buraları yok ederseniz, kuşların konaklayabileceği alanlar kalmaz, yeni havaalanının çevresindeki açıklık alanlara konabilirler.
- Güzergâhta mevcut, Milli Parklardan dahi daha üst bir koruma seviyesinde olan muhafaza ormanın bir kısmı kanaldan çıkacak dolgu ile yok edilecek.
- Âfetlere karşı direnç sağlayan doğal alanları; ormanları, meraları, tarım alanlarını kaybediyorsunuz.
- Montrö bağlamında; Kanal İstanbul iki amaca hizmet edecektir: 1- ABD Montrö Antlaşmasını delmek için antlaşmanın feshi konusunda baskıyı arttıracaktır. 2- Açılacak kanal, TSK’nın 1. Ordusunun ağır zırhlı birlikleri ile Trakya’nın irtibatını kesecektir.
- ABD’ nin Karadeniz’e girmek istemesi için başlıca üç sebep sayılabilir; 1- Ukrayna’daki hükümeti desteklemek, Kırım üzerinden Rusya’yı güneyden kuşatmak, 2- Gürcistan’a tam destek vermek, NATO’ya alarak Gürcistan’daki askeri üslere yerleşerek, Rusya’yı Kafkaslardan kuşatmak, bu çerçevede Mustafa Kemal ve Lenin’in anlaşarak yıktıkları “Kafkas Seddi” ni tekrar kurarak, Rusya ile Türkiye’nin irtibatını keserek, Türkiye’yi kuzeyden kuşatmak, 3- En önemlisi ise Romanya’ya ve Ukrayna’nın Odessa veya başka uygun bir limanında Avrupa Füze Kalkanı projesi kapsamında Füze Kruvazörü konuşlandırarak, böylece Rusya’nın stratejik hedeflerini vurma imkânını elde etmektir.
- Projenin en önemli gerekçelerinden birisi olarak sunulan, “İstanbul Boğazı’nda tehlike yaratan gemilerin bu kanaldan geçirileceği” iddiası büyük bir yalandır. Uluslararası Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre, İstanbul ve Çanakkale Boğazları serbest suyollarıdır ve buralardaki deniz ulaşımı hakkında Türkiye hiçbir yasal kısıtlama yapamaz, İstanbul Boğazı’ndan geçecek gemileri Kanal İstanbul’dan geçmeye zorlayamaz.
- Gemi kazalarından bahsediliyor. Son kaza 2018 yılında gemi makine arızası sebebiyle oldu. Dünyanın her yerinde oluyor o tip kazalar. 1979 Independent ve 1994 Nasya kazaları gibi trajik kazalardan sonra önemli tedbirler alındı. 27 yıl geçti bu kazaların üzerinden ve herhangi bir trajik kaza olmadı. Şimdi İstanbul Boğazı’nda tehlike var deniliyor. Peki, uzmanlara soruldu mu, tehlike var mı diye? Hayır.
- Bir de sanki İstanbul Boğazı’ndan gemiler bedava geçiyormuş da Kanal İstanbul’la birlikte iyi bir gelir sağlanacakmış algısı yaratılıyor. Bu da doğru değil. Biz zaten Boğazlarımızdan para kazanıyoruz. Boğazlardan geçen gemiler Türk Boğazları Gemi Trafik Hizmetlerine hatırı sayılır bir vergi veriyorlar.
- Kanal İstanbul yerine Samsun-Ceyhan boru hattını yapın, bu ülkeye daha fazla faydanız olur. Böylece boğazların da yükünü azaltmış olursunuz.
- Kanal İstanbul, Marmara’yı yaşanmaz hale getirecek.
İşin uzmanlarının, bilim insanlarının görüşlerinin küçük bir kısmını aktardım size.
Hani Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu demişti ya, “Karadeniz Marmara’ya göre çok daha temiz. Kanal İstanbul Marmara’daki deniz salyasını bitirir” diye!
Bakın Prof. Dr. Naci Görür ne diyor: “Karadeniz dünyanın en kirli denizlerinden biridir. 200 metrenin altında hayat yoktur. Tüm Orta Avrupa’nın sanayi atıkları, Tuna nehri ile Karadeniz’e, bir kısmı da boğazdan Marmara’ya geliyor. Karadeniz’den su gelirse Marmara kurtulmaz, aksine daha da kirlenir.”
Ben söze bakarım söz mü diye, bir de söyleyene bakarım işin ehli mi diye!
Hiçbir proje, bırakın bir kişinin/grubun/partinin demesiyle yapılmasını, tek bir bilim dalının dahi tekeline bırakılamayacak şekilde disiplinler arası düzeyde ele alınarak, artısı-eksisi ortaya konulmadan yapılmamalıdır.
Bunca bilim insanının olumsuz görüşüne rağmen, niyetiniz “bir şeylere inat” İstanbul’u öldürmek, Marmara’yı bitirmek ve de Türkiye’yi süründürmekse, 3 T’den (tarih, toplum ve tanrı) çekeceğiniz var bilesiniz! “Toplumun” vicdanının en karanlık köşesinde, “tarihin” de çöp tenekesinde yer alacağınızdan şüpheniz olmasın! Ha, 3.T’nin işine ben karışmam! O sizi nereye konumlandırır, orasını kendi bilir artık!
*“İsyanbul” tâbiri, Prof. Dr. Cemal Saydam’a aittir.
** Prof. Dr. Naci Görür bu açıklamalarını, 10 Haziran 2021 tarihli Fox Tv yayınında, İsmail Küçükkaya’nın konuğu olduğu sabah programda yapmıştır.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2016 Özgür İstanbul