EKONOMİK SEÇİM: BELİRSİZLİK VE PİYASA DİNAMİKLERİ

Hasan Ali Çölük
07 Nisan 2025 Pazartesi 10:14
Seçimler yalnızca siyasi tercihlerin değil, ekonomik yönelimlerin de şekillendiği eşik zamanlardır. Demokratik rejimlerde halkın iradesiyle belirlenen yönetimler, ekonomik politikaların çerçevesini de doğrudan etkiler. Bu nedenle seçim süreçleri, sadece sandıklarda değil, aynı zamanda piyasa göstergelerinde, döviz kurlarında, faizlerde ve yatırım kararlarında da okunur. Ekonomik aktörler için bir seçim, aynı zamanda bir "belirsizlik dönemi" demektir. Türkiye'de son yıllarda sıkça yaşanan seçim atmosferleri, bu olgunun etkilerini derinlemesine gözlemlememizi sağlıyor.
Belirsizlik Ekonomiyi Nasıl Etkiler?
Ekonomik belirsizlik; yatırımcıların, tüketicilerin ve piyasa aktörlerinin geleceğe dair öngörüde bulunamaması, dolayısıyla karar alma süreçlerinin yavaşlaması anlamına gelir. Bu durum döviz talebinin artmasına, iç piyasada güvenin zedelenmesine ve dış yatırımların çekingen hale gelmesine neden olur.
Bir ülkede yönetimin değişip değişmeyeceği, yeni yönetimin hangi ekonomik politikaları benimseyeceği, yargı bağımsızlığının ne ölçüde korunacağı gibi faktörler, doğrudan piyasalarda fiyatlanır. Özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde bu etkiler daha belirgindir; çünkü yapısal kırılganlıklar ve dışa bağımlılık yüksektir.
Kurultaylar ve Piyasa Dili
CHP'nin olağanüstü kurultayı, doğrudan bir genel seçim olmasa da piyasaların algı düzeyini etkileyebilecek bir gelişme. Çünkü muhalefetin güç dengesi, siyasi rekabetin şekillenmesi ve iktidar politikalarına karşı olan tepkilerin organize ediliş biçimi, ekonomik güven algısının da bir parçası haline geliyor.
Kurultayda seçilecek liderin söylemleri, hukuk devleti ve ekonomi politikaları konusunda ne tür bir duruş sergileyeceği, potansiyel bir iktidar değişikliğinde uygulanacak stratejiler hakkında ipucu verir. Bu da özellikle uluslararası yatırımcıların dikkatle izlediği bir durumdur.
Siyasi İklim ve Ekonomik Rasyonalite
Türkiye ekonomisinin mevcut durumuna bakıldığında yüksek enflasyon, kur baskısı, faiz politikalarındaki çelişkiler ve Merkez Bankası bağımsızlığı konusundaki tartışmalar dikkat çekiyor. Böyle bir ortamda siyasi kararların ekonomik etkisi çok daha hızlı ve sert şekilde hissediliyor.
Piyasa aktörleri rasyonel davranır: Güveni olan, öngörülebilir politikalar sunan yapılar yatırım çeker. Hukukun üstünlüğü, liyakat ve şeffaflık gibi kavramlar, yalnızca demokratik sistem için değil, ekonomik refah için de temel önemdedir. Bu nedenle, seçim süreçlerinin şeffaflığı, kurumların bağımsızlığı ve partiler arası güç mücadelesinin seviyeli bir zeminde yapılması, ekonomik istikrar açısından da hayati rol oynar.
Ekonomik Reformların Seçimle İmtihanı
Seçim dönemleri genellikle "popülist" adımların öne çıktığı zamanlardır. Ancak ekonomi disiplinsizliği affetmez. Kısa vadeli siyasi kazançlar için yapılan bütçe açıkları, genişlemeci mali politikalar ve baskılanan faiz politikaları, uzun vadede maliyetli sonuçlar doğurur.
Oysa sağlıklı bir ekonomide, seçim dönemleri yapısal reformların halka anlatıldığı ve toplumun bu reformlara demokratik rıza gösterdiği dönemler olmalıdır. Eğitim, istihdam, vergi reformu, tarım politikaları gibi alanlarda köklü değişimler için siyasi cesaret gerekir. Bu da ancak güçlü, güven veren ve hesap verebilir bir siyasi liderlikle mümkündür.
Sonuç: Ekonomi Sandıkta da Hesap Soruyor
Seçimler sadece siyasi bir yarış değildir; aynı zamanda bir ekonomik testtir. Sandıktan çıkan irade, ekonomik kararların sorumluluğunu da taşır. Piyasa bunu bilir ve ona göre hareket eder. Bu yüzden seçmenler kadar siyasetçiler de bilmelidir ki; ekonomi, şeffaflık ve öngörülebilirlik ister. Bugünün belirsizliği, yarının krizine dönüşebilir; ama aynı zamanda doğru adımlar atıldığında, yarının fırsat kapılarını da aralayabilir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2016 Özgür İstanbul
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.