DİKTATÖRLÜK
Emin Varol
19 Ocak 2017 Perşembe 18:35
Yapılamakta olan anayasa değişikliğiyle, Demokratik Parlamenter Sistemden güya Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçiyoruz. Dünyada bir eşi ve benzeri olmayan bir Cumhurbaşkanlığı Sistemi. Yapılmakta olan anayasa değişikliklerinin içeriği, Cumhurbaşkanlığı Sistemine değil bir Diktatörlük Sistemine geçişi sağlıyor. Bu artık bir sistem değişikliği değil doğrudan bir rejim değişikliğidir. Demokratik milli egemenliğin yerine, tek adam egemenliğinin konmasıdır. Halkın, Başkanlık Sistemine olası bir tepki göstermesi göz önünde bulundurularak, sisteme Cumhurbaşkanlığı Sistemi adı verilerek,siyasi dolandırıcılık yapmakta da bir sakınca görmediler. Cumhurbaşkanının donatıldı ğı yetkilere bakalım.
- Bakanları istediği gibi atayacak, TBMM'den güven oyu almasına gerek yok. Yürütmenin tek hakimi.
- Partili olabilecek. Seçimlerde milletvekili adaylarını belirleyecek. Genel Seçimler ve Cumhurbaşkanı Seçimi bir arada yapılacağı için, milletvekillerinin çoğu cumhurbaşkanının partisinden olacak. Yasama organı, büyük bir olasılıkla, cumhurbaşkanının istediği gibi oluşacak. Meclisin çıkardığı yasaları, belli bir süre içinde, onaylama zorunluluğu yok. Çıkan yasayı beğenmezse istediği kadar bekletebilir veya veto eder. Meclisi işlevsiz kılabilir. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarabilir. Olağan Üstü Hal (OHAL) ilan edebilir. Yasama organı olan Mecliste Cumhurbaşkanına bağlanıyor.
- Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12 sini kendi atıyor, diğer 3'ünü Meclis seçiyor. Hakim Savcılar Kurulunun (HSK) başkanı Adalet Bakanı oluyor ve Adalet Bakanı Müsteşarı kurulun tabi üyesi oluyor. Cumhurbaşkanı ve Meclisin seçtiği üyelerle birlikte, HSK da Cumhurbaşkanının güdümüne giriyor. Yargıda Cumhurbaşkanına bağlanmış oluyor.
Üst düzey kamu görevlilerini atama, görevden alma yetkisi Cumhurbaşkanına ait. YÖK ve rektörlerin atanması tamamen Cumhurbaşkanının yetkisinde. Üstelik, bütçe yapma yetkisi de Cumhurbaşkanında. Bu kadar geniş yetkilerle donatılmış bir şahsın denetlenmesi de söz konusu değil. Hakkında soruşturma açılması için konulan kuralların, pratikte işlemesi olanaklı değil. Demokrasinin olmazsa olmaz prensibi olan kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kalkıyor. Tüm kuvvetler, yasama, yürütme ve yargı tek elde toplanıyor. Bu kadar yetki padişahlarda bile yoktu. Padişahların veziriazamları ve padişah fermanının şer-i hükümlere uyup uymadığını denetleyen şeyhülislam vardı. Padişahların kadıların karşısında yargılandıklarını tarih kitapları yazıyor. En azından yargı, yasama ve yürütmeden bağımsızdı. Bu kadar yetki ne Başkanlık Sisteminde, ne Yarı Başkanlık Sisteminde olur. Bu ancak Diktatörlük Sisteminde olur. Diktatörlükte ne can güvenliği, ne mal güvenliği, ne özgürlük, ne insan hakları vardır. Herkesin kaderi diktatörün iki dudağı arasındadır. Uygar dünya Türkiye'deki bu anormal gelişmeleri endişeyle izlemektedir. Demokrasinin ve milli egemenliğin temsil edildiği Meclis işlevsiz hale getirilecek olursa, uygar dünya ile ilişkilerimizin kopacağı kesindir. Bu daha başlangıç. İleride Ortaçağ karanlıklarına gömülmüş bir Türkiye gözüküyor. Bu gidişi önlemek bu toprakların çocuklarının görevidir.
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2016 Özgür İstanbul