BİLDİRİ...
Emin Varol
16 Şubat 2018 Cuma 14:40
Zeytin Dalı Harekatı, ulusun toprağı ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü güvence altına almak için yapılıyor. Sorun ülkenin beka sorunudur. Bu anlamda yapılan meşru müdafaadır. Günün koşulları, kendini Türk ulusunun bir ferdi kabul eden herkesin, bu harekatın arkasında durmasını gerektirmektedir. Ancak, Türk Tabipler Birliğinin, Zeytin Dalı Harekatıyla bağlantılı olarak yayınladığı bildiri, çok yanlış değerlendirilerek, büyük tepkilere neden oldu. Cumhurbaşkanının, bu bildiri üzerine, Türk Tabipler Birliği ibaresindeki Türk kelimesinin çıkarılması gerektiğini söylemiş olması tam bir garabettir. Böyle bir bildiriyi tabipler değil de başka bir meslek gurubu yayınlamış olsaydı eleştirilerin belki haklı tarafı olabilirdi. Mesleği insan hayatı kurtarmak olan tabiplerin, insan hayatına mal olan savaşlara karşı olması kadar makul bir şey olabilir mi? Tabipler, diplomalarını alırken şöyle yemin ederler: "Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı statü, hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma, hastalarımı memnun edeceğime, insan hayatına mutlak saygı göstereceğime, mesleğim dolaysıyla öğrendiğim küçük sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı ve sevgi göstereceğime dil, din, milliyet, cinsiyet ,takım, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim." Bu andı içenlerin savaşın karşısında sessiz kalmaları, içtikleri anda sadık kalmamak gibi bir seviyesizliğin kanıtı olurdu. Ettiği yemine sadık kalmak bir erdemdir. Ne talihsizliktir ki, erdemsiz olanları en üst makamlarda görüyoruz. Ne demiş Türk Tabipler Birliği: "Biz hekimler uyarıyoruz: Savaş, doğada ve insanda tahribat yapan, toplumsal yaşamı tehdit eden, insan eliyle yaratılan bir halk sağlığı sorunudur. Her çatışma, her savaş; fiziksel, ruhsal, sosyal ve çevresel sağlık açısından onarılmaz sorunlara yol açarak büyük bir insani dramı da beraberinde getirir. Yaşatmaya ant içmiş bir mesleğin mensupları olarak, yaşamı savunmanın, barış iklimine sahip çıkmanın birincil görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmıyoruz. Savaşla baş etmenin yolu, adil, demokratik, eşitlikçi, özgür ve barışçıl bir yaşam kurmak ve bunu sürekli kılmaktır. Savaşa hayır, barış hemen şimdi!" Bu sözlerin sahipleri, yukarıdaki yemini eden tabipler olduğuna göre; yeminlerine sadık kaldıkları için mi cezalandırılmak istenmektedirler? Bu tutumun ne milliyetçilikle, ne insan haklarıyla, ne demokratik haklarla, ne ifade özgürlüğüyle hiçbir bağlantısı yoktur. Bu ancak "benim gibi düşünmek ve davranmak zorundasın" faşist anlayışının bir tezahürüdür. Tabiplerin meslek ilkelerinin kimliklerinden önce gelmiş olmasının yadırganacak hiç bir tarafı yoktur. Tabip olmanın gereği olarak, buna uyanları kimliksiz olarak yaftalamağa kalmak ancak bir cehalet ürünü olabilir. Türk kimliği hiç kimsenin babasının malı değildir. İstediğine verip, istediğinden almakta hiç kimsenin hakkı değildir. Hayata, hayatın gerçekleri penceresinden değil de, çok dar bir açıdan bakanlar böyle garabetler sergilerler. 14.Şubat.2018 Pendik Emin Varol
- Geri
- Ana Sayfa
- Normal Görünüm
- © 2016 Özgür İstanbul