22 Kasım 2024
  • İstanbul18°C
  • Ankara14°C

BAKAR

Emin Varol

02 Temmuz 2018 Pazartesi 09:37

İçişleri bakanı Soylu Süleyman, valilere, CHP il başkanlarına şehit cenazelerinde, protokolde yer verilmemesi için ferman buyurmuş. Ne hakla? Bakan efendi, şehitleri milletin değil de, AKP'nin şehidi kabul ediyorsa, o başka. AKP'nin siyasi hatalarının bedelini şehitler canlarıyla ödüyorlar. Bundan dolayı bunlar bizim şehidimizdir, dolaysıyla bu şehitlerin cenazelerine kimin nasıl katılacağını belirlemekte bize düşer mi diyor, bakan efendi? İçişleri bakanının görevi şehit cenazelerinin protokolünü düzenlemek değil, şehitlerin olmasını engellemektir. O şehitler bu milletin aziz şehitleridir. Bir milletin birliğini o milletin ortak değerleri sağlar. Bu değerler ne kadar çok ve ne kadar güçlü olursa, o milletin birliği de o kadar sağlam olur. Şehitleri sahiplenmek bu milletin ortak değeridir. Bu değeri etkisizleştirmeye çalışmak dalalettir, ihanettir. CHP'liler şehit soyundan geldikleri için, Nemrut Mustafa ve Mustafa Sabri soyundan gelenlere göre, şehitlerin değerini daha iyi bilirler. Bu ülke, bu ülkede yaşayan herkesin ülkesidir. "Bizden olanlar değerli vatandaş, bizden olmayanlar değersiz vatandaş" AKP zihniyetidir. Bunlar bu ülkeyi kamplara bölmekte bir sakınca göremeyecek kadar basiretsizdirler. Milletin birliğini ve bütünlüğünü oluşturan, tasada ve kıvançta beraber olmak ilkesiyle, bakan efendinin bu fermanı bağdaşmaz. Bunu göremeyen bir bakan olanlara sadece bakar. Olayları yönlendirmek, sorunlara çözüm bulmak basiretinden yoksundur. Böyle vahim bir hatayı yapan kimsenin bakanlık koltuğunda bir saniye bile durmaması gerekir. Bu şahıs hem derhal istifa etmeli, hem de bundan sonra siyaset yapmamalıdır. Bu tutum halkı birbirine düşürmenin zeminini hazırlar. Bir tarafta şehitlerin kendi şehitleri olduğunu zanneden kesim, diğer tarafta şehitlerin milletin şehidi olduğunu kabul eden kesim. Bunların kanlı bıçaklı hale gelmesi bir an meselesidir. Bu durumu yaratanların siyasi arenada ne işleri var? Demokrasinin aksak taraflarından biride, kalitesiz insanların sorumlu konuma gelebilmeleridir.  Seçimlerde, seçme hakkının eşitliği bu garabeti doğurmaktadır. Olayları iyi takip edenlerle olaylardan bihaber olanların kullandıkları oyları eşit sayılması, eşitlik uğruna hakkı çiğnemektir. Esas olan eşitliğin egemenliği değil, hakkın egemenliğidir. Kuran'da bile "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" der. İnsanların cehaletinden yararlanarak ve onların batıl inançlarını sömürerek siyasi rant elde edenler, eşitliğin değil de hakkın egemenliğini savunanları seçkincilikle ve halka tepeden bakmakla itham ederler. Halbuki bu ne seçkinciliktir ve nede halka tepeden bakmaktır. Sağlıklı seçmenler tarafından iş başına getirilecek kadroların, sağlıksız seçmenler tarafından iş başına getirilecek kadrolardan daha iyi hizmet vereceğini akıl ve bilim söylemektedir. Siyaset toplumsal sorunları çözme ve hayat standardını yükseltme meselesidir. Bu beceriyi ancak kaliteli insanlar gösterebilir. Kaliteli insanları da bilenler belirler. Aklını siyasete ipotek etmiş kişinin ne kendisine nede ülkesine bir yararı dokunur.