27 Aralık 2024
  • İstanbul9°C
  • Ankara3°C

            AYAK SESLERİ

Emin Varol

07 Ağustos 2020 Cuma 10:46

                                                   

 

Din değişmez kuralları olan bir inanç sistemidir. Bu değişmezlik toplumsal gelişmenin, kalkınmanın ve refah toplumu olmanın önündeki en büyük engeldir. Evrim süreklidir. Bu değişimin kaçınılmaz olduğunun kanıtıdır. Dinin değişmezliğiyle evrimin sürekliliği bir tezat oluşturur. Binlerce yıl evvel ortaya atılmış kurallarla bugünün toplumunun sorunlarına çare aramak beyhudedir. Bunun mümkün olabileceğini düşünmek ise bir akıl tutulmasıdır. Tarih boyunca din eksenli yönetimle idare edilmiş toplumlar yoksulluk içinde yaşamış, sorunlarla boğuşmak zorunda kalmıştır. Bunun somut bir örneğini Avrupa Ortaçağda yaşamıştır. Dünyanın düz değil de yuvarlak olduğu, evrenin merkezinin dünya olmadığını gerçeğini söyleyen bilim insanları engizisyon mahkemelerinde yakmaya mahkum edilmiştir. Din adamları sınıfı refah içinde yaşarken halk yoksulluktan kırılıyordu. Din, egemen güçlerin zulmünün devamı için bir araç haline getirilmişti. Fransız Devrimi sonrası, dinin dünya işlerinden ayrılmasının neticesinde Avrupa toparlanmağa başlamış, zaman içerisinde sorunlarını büyük ölçüde gidererek refah düzeyini yükseltmiştir. Din eksenli yönetimlerin iş başında olduğu toplumların geri kalmış olması bir tesadüf değil, dinin değişmezliğinin sorunların çözümüne engel olmasıdır. Gelişmenin ve refah toplumu olmanın yolu dinin dünya işlerinden ayrılmasından, yani laiklikten, geçer. Sorunlara çözümü binlerce yıl evvel ortaya atılmış değişmez kurallarda aramak, bir şeyi olmadığı yerde aramaktır. Çözüm akıl ve bilimdedir. Ne yazık ki bugün çözümün dinde olduğuna inanan, şeriat denen din kuralları ile yönetimin kurtuluş olacağını sanan, gerçeklerden kopmuş bir kesim vardır.

Ayasofya'nın, tantanalı bir şekilde, yeniden ibadete açılması sırasında, şeriat isteriz diye yürüyenler, hilafet şimdi değil de ne zaman, sen değil de kim, hilafet için toplanın diyenler, şeriatın ayak sesleridir. Rejimi hedef alan bu davranışlar, bunların yetişmesine zemin hazırlayanları da telaşa düşürmüş görünüyor. Siyasal rejimle ilgili ortaya çıkan tartışma ve kamplaşmanın gereksiz olduğunu vurgulatan  AKP sözcüsü Ömer Çelik,  "Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Cumhuriyet göz bebeğimizdir. Türkiye Cumhuriyeti ille ebet payidar kalacaktır" diyerek tepkisini dile getirdi. Bu girişim doğabilecek ve sonucunu kestirmenin mümkün olmadığı, tepkileri önlemek amacıyla yapılmış bir girişimdir. Devleti cemaatlere teslim edenler, siyasal İslam'ı ülke yönetiminde egemen kılmak için ellerinden geleni ardına koymayanların şimdi yaşasın Cumhuriyet demeleri pek inandırıcı olmuyor. Yarattıkları canavardan kendileri de korkmaya mı başladı? Diyanet İşleri Başkanının, Ayasofya'nın açılışında, hutbede söyledikleri ile Ömer Çelik'in sözleri tam bir çelişki oluşturuyor. Ali Erbaş, tam bir nankörlük örneği oluşturan konuşmasında, "vakfedenin şartları vazgeçilmezdir. Çiğneyen lanete uğrar" diyerek, Ayasofya'nın müze yapılmasına neden olanların lanete uğramış olduklarını söyledi. Eğer o Atatürk olmasaydı bugün Türkiye'de ne cami kalmıştı ne de ezan sesi. Nede Ali Erbaş süslü kaftanı ile hutbe okuyabilecekti.