2018 seçimleri sıradanlaştırılmasaydı, halâ Atatürk Cumhuriyeti’nde yaşıyor olacaktık. Bundan sonra ya aklımızı işleteceğiz ya da ipotek koymaya devam edecekler.
Peygamberler yaşadıkları toplumlardaki şekilli/şekilsiz putları kırdıkları için önce asi ilan edildiler ancak sonra mevcut düzenleri değiştirdiler. Mustafa Kemal Atatürk, kuruluş felsefesinden uzaklaşan Osmanlı putunu devirdi; önce asi ilan edildi ancak hep “doğru” yu yaparak mevcut düzeni değiştirdi. Yanlışlarda ısrar edenler doğru sonuç beklemesinler. Keyfilikle hukukilik arasında sıkışmış, kırmızı çizgilerin rengini kaybettiği mevcut yönetim şeklini değiştirmek için “asi” ruhlara ihtiyacımız var.
2018’in vatandaş okumalarında yer alan tarihî bir diyalogla giriş yapalım ikinci yazımıza.
Konu Hatay’dır, Atatürk ve Hasan Rıza Bey karşılıklı konuşmaktadırlar. Hasan Rıza Soyak, Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçildikten sonra mutemet olarak Çankaya Köşkü’ne alınmış, özel kalem müdürü, genel sekreter vekili görevlerinden sonra da Atatürk’ün ebediyete intikaline kadar genel sekreter olarak görevini sürdürmüştür.
Hasan Rıza Bey sorar: Ama efendim, karşı taraf hakkı teslim etmemekte ısrar eder ve silaha sarılmaktan başka çare kalmazsa ne yaparız?
Atatürk şöyle der: Hatay’ a şahsi davam olarak bakıyorum. Sözünü ettiğin bir durumda tutacağım yolu çoktan kararlaştırmış bulunuyorum. Cumhurbaşkanlığından, milletvekilliğinden istifa edeceğim, serbest bir Türk vatandaşı olarak, bu işte çalışan arkadaşlarla birlikte Hatay topraklarına geçeceğim. Bildiğin gibi bunun emin yolları var. Oradaki mücahitlerle ve anavatandan kaçıp bize katılacak kuvvetlerle sorunu yerinde ve içten halledeceğim. İsterse Türkiye hükümeti beni ve arkadaşlarımı asi ilan eder, hakkımızda soruşturma da açar…
20. yüz yılın ölümsüz asi liderinin cevabı açık ve nettir. Önemli olan kararlı olmak ve kazanmanın yöntemini bulabilmektir.
Notlarımızı paylaşmaya devam edelim…
Atatürk’ün -kendi ifadesiyle- ilkelerinin tanımını hiç okudunuz mu, diye sormuş, milliyetçilik ve halkçılık ilkelerini örnek olarak vermişim. Milliyetçilik için şöyle demiş: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkına Türk Milleti denir. (1930) Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir soyun evlâtları ve hep aynı cevherin damarlarıdır. (1932)”
Halkçılık ile ilgili sözleri ise Cumhuriyet’in yüzüncü yıl seçimi için âdeta anahtar niteliğinde: “milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması.” Tamamını da verelim:
“İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamız ile tespit edilmiştir. (1921) Halkçılık, toplum düzenini çalışmaya, hukuka dayandırmak isteyen bir toplum sistemidir. (1921) Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil fakat kişisel ve sosyal hayat için iş bölümü itibariyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923)”
Bunların yanı sıra, Atatürk’ün “bütünleyici ilkeleri” nden de “insan ve insanlık sevgisi” başlığını seçmiş ve notlarıma eklemişim. Şöyle demiş çağlar üstü lider: “İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddî ve manevî ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)
Ve bu sözleri şöyle bağlamışım: Ya gerçekten Atatürk’ün izinden gideceğiz ya da hiçbir uzmanın adını netlikle koyamadığı bir sistemin içinde hep birlikte aşağıya doğru yuvarlanmaya devam edeceğiz.
Teşhisim yanlış olmamış! O gün bugündür mevcut iktidarın kay kay siyaseti ile yuvarlanma hız kazanmış görünüyor; uçmayı vadedenlerin cambaza bak oyunları sürüyor, toplum da sürünüyor!
Diğer yandan; fikri/zikri sabitlerden, sadece olan biteni yorumlayanlardan, sürekli iktidar sakızı çiğneyenlerden, tecavüzü, şiddeti, yolsuzluğu, yoksulluğu bu milletin kaderi haline getiren zihniyetten, liyakatsız/omurgasız yöneticilerden, kadını ve erkeği eşit göremeyenlerden, genç ve çocuk olmak nedir bilemeyenlerden, hesap kitap yapamayanlardan, argo/hoyrat tavır ve tarzdan, ana dilini bile doğru kullanamayanlardan ve üstüne üstlük sopalı siyasetin bir türlü farkında olamayanlardan sıkıldık. Daha doğrusu bıktık, usandık… Ya siz?
Değerli okur,
Cumhuriyet samimiyet ister, ona sahip çıkılmasını ister; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister. Atatürk Cumhuriyeti geri gelmeden hiç kimsenin bulunduğu konum ya da hedeflediği konum, istediği gibi çalışabileceği, üretebileceği bir alan olamayacaktır. Bugünkü mücadelemiz sadece bunun içindir.
Şimdi “Cumhuriyet” i kurtarma zamanıdır; özgün ağacın yeniden hayat bulması için kökündeki toprağı temizlemek, dalını yaprağını asalaklardan kurtarma zamanıdır. Ülkeyi sarmış olan siyasî köleliği bitirme zamanıdır. Devşirme üst akılları bırakmak ve Atatürk aklını kullanmak zamanıdır. Atlı kovboyların Üsküdar’ı geçmemesi için artık sanal yönetimlere, sanal sandıklara, sanal hesaplara, sanal dine, sanal hukuka, sanal eğitime, sanal sağlığa geçit vermeme zamanıdır. Değişim sürecini başlatma zamanıdır.
Pazar günü seçim oldu, Pazartesi ölmedik ya, zihniyetine dur deme zamanıdır…
Canan Murtezaoğlu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.