Dini kurallarla yönetilen ülkelerde ulusal birlik ancak devlet gücüyle sağlanır. Ulusal birliğin orta direği olan, halkın birlikte yaşama iradesi, söz konusu değildir. Çünkü, dinde bir tek doğru yoktur. Herkesin inancı kendine göre doğrudur. Birinin doğrusu başkası için yanlıştır. Uygulanan kurallar toplumun bir kesimi için kabul görürken, aynı inançta olmayan, diğer kesimler için kabul görmeyecektir. Toplum kesimleri arasında çatışma zemini oluşacaktır. Bu durum devletin bekasının tehlikeye düşmesine yol açacaktır. Bu sakıncaları ortadan kaldırmak ve birlikte yaşama iradesini güçlendirmek için, devlet yönetiminin dini kurallara göre değil de, akıl ve bilimi kullanarak, hayatın gerçeklerini dikkate alarak oluşturulacak kurallara dayanması gerekir. Devlet laik bir yapıya sahip olmalıdır.
Ne yazık ki; bugün Anayasa Mahkemesi kararıyla "laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmiş" bir parti ve onun dinci başkanı tarafından yönetiliyoruz. Adli yılın ve Yargıtay binasının açılış töreninde yaşananlar devletin bir din devleti olduğunu gösterir niteliktedir. Yargıtay Başkanı, AKP'li Cumhurbaşkanı ve Diyanet İşleri Başkanının yan yana aynı karede yer alması, laik olan bir ülkede, kabul edilemez. Diyanet İşleri Başkanı dua ediyor diğerleri de, avuç açmış, amin diyordu. Yani Diyanet İşleri Başkanı Tanrıya talimat veriyor diğerleri de onaylıyordu. Yargıtay bir kamu kuruluşudur. Toplumun bütün kesimlerine hitap eder. Diyanet İşleri Başkanı toplumun Sünni mezhebinde olanlara hitap eder. Bu ülkede Sünni temsilcisinin böyle bir günde ön plana çıkarılmış olması, toplumun büyük bir kesimini rencide etmiştir.
Diyanet Başkanının devlet protokolünde, Genel Kurmay Başkanlığından bile öne alınmış olması, din devleti yolunda alınan mesafenin bir göstergesidir. Cumhuriyetin değerlerini ortadan kaldırarak devleti tarikat ve cemaatlere teslim etmeye, siyasi İslam'ı egemen kılıp devleti bir din devleti haline getirmeye çalışanlar, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal ve arkadaşları için, kafirdirler ve katli vaciptir fetvasını, Yunan uçaklarıyla Anadolu üzerine atan işbirlikçi hainlerin kuyruklarıdır. Ülkeyi Ortaçağ karanlıklarından kurtarıp aydınlığa kavuşturanlar bu işbirlikçi hainleri, yeteri kadar, etkisiz hale getirememiştir. Bunlar yer altına çekilip sinsi bir çalışmanın içine girmiştir. Siyasilerin dini kullanarak oy avcılığı yapmalarının sonucu olarak, dinci kesim palazlanmış ve iktidar olma şansını yakalamıştır. Cumhuriyetin bütün kazanımlarını ortadan kaldırmak, ülkeyi yeniden Ortaçağ karanlığına gömmek isteyenler devletin bekası için tehlike oluşturmaktadır. Bu tehlikenin farkına varıp bu dincileri yönetimden uzaklaştırmak hem bir insanlık görevi hem de yurttaş olmanın verdiği sorumluluktur. Yarınların Türkiye'si laiklik temeli üzerinde yükselecektir. Laiklik geleceğin güvencesidir.
03.Eylül.2021
Çınarlı
Emin Varol