AKP'li Cumhurbaşkanı beklenen "İnsan Hakları Eylem Planı'nı" açıkladı. Planın açıklanış tarihi ile ABD Temsilciler Meclisi'nden 180 den fazla üyenin Dışişleri Bakanı Antony Blinken'a Türkiye ile ilgili göndermiş olduğu mektubun açıklanış tarihinin örtüşmesi ilginç. 26 Şubat'ta gönderilen ve 2 Mart'ta açıklanan mektupta Türkiye politikasına şekil verilirken "rahatsız edici" insan hakları konusuna da dikkat edilmesi gereğine vurgu yapılıyor. Mektupta Türkiye'de iktidarın " yargıyı zayıflattığı, ordu ve istihbaratta kilit noktalara siyasi müttefiklerin yerleştirildiğine, siyasi muhaliflerin gazetecilerin ve azınlık mensuplarının haksız bir şekilde hapse atıldığına" vurgu yapılıyor. Şubat başında 50'den fazla senatör, Biden'e mektup yazarak Türk Hükümeti'ne insan hakları konusunda baskı uygulama çağrısında bulunmuştu. Görünen o ki; "İnsan Hakları Eylem Planı'nın" hazırlanmasında ABD'nin etkisi var. Mektuplarla planın açıklanış tarihlerinin birbirine yakın oluşunu bir rastlantı olarak değerlendirmek pek gerçekçi olmaz. Lafa sıra geldiği zaman mangalda kül bırakmayanların, bu tarihleri dikkate alarak planın ABD baskısıyla hazırlanmış olduğu algısını ortadan kaldırmak için planı daha önce veya daha sonra açıklayabilirlerdi.
"İnsan Hakları Eylem Planı" AKP iktidarının ve AKP'li Cumhurbaşkanı'nın yapılması gerekenleri yapmadıklarının bir itirafıdır. Planın açıklanmasında "İnsan, doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez haklarıyla yaşar. Devletin temel amaç ve görevi, bu hakları korumak ve geliştirmektir. Herkes hukuk önünde eşittir" deniyor.
Devlet bu güne kadar, insanın doğuştan sahip olduğu hakları korumamış ve geliştirmemiş olmasının yanında, herkesin hukuk önünde eşit olmasını bile sağlayamamış. Bu ifadenin bu planda yer almış olması bunun itirafıdır.
Yine bu açıklamada; "Adli ve idari işleyiş; masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkelerini koruyan ve güçlendiren bir yaklaşımı merkezine alır. Hiç kimse, eleştirisi ve düşüncesini açıklaması nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz" deniyor.
Bu, bugüne kadar Türkiye'de düşünceyi ifade etme özgürlüğünün yeterli olmadığının bir itirafıdır. Bu özgürlük demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bu ifadeyle Türkiye'de defolu bir demokrasinin olduğu teyit edilmiş oluyor.
Yine bu açıklamada; "Bağımsız ve tarafsız yargı ile korunan hukuk devleti, hak ve özgürlükler ile adaletin teminatı olarak her alanda tahkim edilir. Haklarının ihlal edildiğini iddia eden herkes, etkili kanun yollarına zahmetsiz şekilde erişebilmelidir" deniyor.
Bu ifade, bugüne kadar yargının tarafsız ve bağımsız olmadığının, haklarının çiğnendiğini iddia edenlerin kanun yollarına zahmetsizce erişemediğinin bir itirafıdır.
Bu konular ülkenin kanunlarında ve anayasasında yer almış konulardır. Yeni bir şeymiş gibi bunları kamuoyuna sunmanın altında başka bir neden olmalıdır. Kamuoyunun ve dünyanın gözünü boyamağa çalışma olarak değerlendirilmesi pek yanlış olmaz.