Osman Kavala'nın "kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı" nın ihlal edildiği gerekçesiyle, Anayasa Mahkemesine yapmış olduğu başvuru, 7 ye karşı 8 oyla, reddedildi. Gezi olayları, halkın iktidara karşı demokratik bir tepkisiydi. İktidar, halkın bu demokratik hakkını kullanmasını, devletin gücünü kullanarak, faşizan bir tutum sergileyerek, engelledi. Onlarca genç yaşamını yitirirken yüzlerce insan yaralandı ve sakat kaldı. Bununla yetinmeyen iktidar, olaylara karışanlara karşı bir intikam ve linç kampanyası başlattı. Osman Kavala bu kapsamda tutuklandı. Yargılama sonucunda beraat etti ve tahliyesine karar verildi. Ancak iktidar intikamını alamamıştı, tahliye olmadan, bu sefer 15 Temmuz darbesine iştirak ve casusluk suçlamasıyla tekrar tutuklandı. Kavala devletin hangi sırrına vakıftı ki casusluk yaptı? Devletin gizli bilgilerinin saklı olduğu kozmik odayı FETÖ teröristlerine açarak, bu bilgileri piyasaya sürenlerin baş tacı olduğu bir ülkede birilerini casuslukla suçlamak son derece yersizdir. Üç yıldan bu yana, Kavala yargılanmadan yatıyor. İktidar siyasi araç haline soktuğu yargıyı kullanarak intikam alıyor. Bu haksızlığın karşısında vicdanlar sızlıyor. Görev ve yetkiyi kötüye kullanmak suçtur.Siyasi nüfuzunu kullanarak hukuku katledenler bunun hesabını günü gelince, şüphesiz, vereceklerdir. AKP iktidarı hukuk devletini guguk devletine çevirerek hukuka olan güveni ortadan kaldırmıştır. Hukuka güven duyulmayışının ekonomik sonuçları son derece olumsuzdur. Hukuk güvenliğinden yoksun bir ülkeye ne yerli ve nede yabancı yatırım yapar. Sonuç işsizlik fakirlik ve yoksulluğun yaygınlaşmasıdır. Siyasilerin basiretsizliğinin ve liyakatsizliğinin bedelini halk öder.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Genel Kurulu Selahattin Demirtaş'ın yargılanma sürecinin Avrupa normlarına uygun bulmadığı için tahliye edilmesine ve yargılanmasının tutuksuz devam etmesine karar verdi. Sorumluluk bilincinden yoksun siyasiler, hep bir ağızdan, bu kararın bizi bağlamayacağını söyledi. Halbuki Anayasamızın 90. Maddesinde şöyle bir hüküm var. "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmasızlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır." Avrupa Uyum Yasaları kapsamında Anayasamıza bu hükmü ekledik ve AİHM'nin hükümlerine uymayı taahhüt ettik. Şimdi AİHM'nin kararı bizi bağlamaz diyerek attığımız imzayı inkar etme konumuna düşmüş oluyoruz. Devlet yönetmek ciddi bir iştir. Taahhütlerine sadık kalmayan bir devletin yaratacağı güvensizliğin faturası çok ağır olur. Bu güvensizlik devletler arası ilişkilerimizi olumsuz etkiler. İlişkide bulunduğumuz devletler tarafından ciddiye alınmamak gibi onur kırıcı bir konuma düşeriz. Bu güvensizliğin ekonomik sonuçları da milleti olumsuz etkiler. Güven ortamını yitirmiş bir devlete yabancı sermayenin yatırım yapması da beklenemez. Uygar ülkelerle ilişkileri sekteye uğramış bir ülkenin kalkınması, gelişmesi ve uygarlaşması da ya durur veya çok aksar. Bu ortamı yaratan siyasilerin görevlerini bırakma zamanı gelmiştir.
30.Aralık.2020
Pendik