• BIST 9549.89
  • Altın 2952.122
  • Dolar 34.4839
  • Euro 36.1941
  • İstanbul 18 °C
  • Ankara 14 °C

Göreve...

Emin Varol

emin_varol-e1474378180144-2-1Çağdaş ve refah toplumu olmak, Türkiye Cumhuriyeti Devletin kuruluş felsefesidir. Eşitlik, özgürlük, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve şeffaflık çağdaşlığın olmazsa olmaz değerleridir. İstiklal Savaşında akan kanlar sadece bağımsızlık uğruna, bağımsız olalım ama cahil, yoksul, hastalıklı ve hurafeye boğulmuş bir toplum olarak kalalım diye, akmadı. Bağımsızlık, çağdaş ve refah toplumu olmak için zemin hazırladı. Nitekim, İstiklal Harbinin zaferle sonuçlanmasının hemen akabinde, Gazi Mustafa Kemal "muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma" hedefini gösterdi. İsmet İnönü'ye yazdığı bir mektupta, ülkenin içinde bulunduğu zor koşulları anlattıktan sonra, şöyle diyor "Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız...Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu" diyor. Kader bu kutsal görevi sadece Gazi Mustafa Kemal'in kuşağın değil, onların izini takip eden ve bu toprakların çocuğu olmanın sorumluluğunu kavramış olanların kuşağına da yükledi. Çağdaş ve refah toplumu olma yolunda büyük mesafeler kat etmiş olmamıza karşın, henüz bu konuma ulaşmış değiliz. Son yıllarda, ülkemizde, bu konumdan uzaklaşmamıza neden olacak gelişmeler olmaktadır. AKP iktidarı ile başlayan bu geri gidiş süreci, son Anayasa Değişikliğiyle zirve yapmış oldu. Çağdaş toplumun değerlerine, ancak demokratik yönetim sistemleriyle ulaşılabilir. Demokrasi halk egemenliğidir. Bunun için 1921 Anayasasının ilk maddesi " Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" der. Bundaki amaç, sorunların çözümü için ortak aklı kullanmaktır. Milli egemenliği, milletin adına TBMM'si kullanır. TBMM'si yürütme, yasama ve yargıyı  belirler. Kısacası bu, Demokratik Parlamenter Rejimdir ve 23 Nisan 1920'den bu yana bu rejimle yönetiliyoruz. 1920 Türkiye'siyle bugünkü Türkiye'yi karşılaştıracak olursak, çağdaşlaşma yolunda, bütün aksaklık ve eksikliğe karşın, ne kadar mesafe aldığımızı, çok net, görürüz. Yapılacak iş, karşılaşılan aksaklık ve eksiklikleri gidererek Demokratik Parlamenter Rejimi daha  da güçlendirmektir. Bunun içinde, Seçim Kanununu değiştirerek, temsilde adaleti sağlamak ve Siyasi Partiler Kanununu değiştirerek, partileri lider sultasından kurtarmaktır. Bugün yapılmak istenen, yasama, yürütme ve yargı erklerini tek elde toplayıp, Demokratik Parlamenter Rejim yerine Diktatörlük Rejimini ikame etmektir. Tarih diktatörlükle idare edilen toplumların acı sonlarıyla doludur. Şayet önümüzdeki halk oylamasında diktatörlüğe evet denecek olursa, acı son bizim içinde kaçınılmaz olacaktır. Onun için, bu halk oylaması, ne herhangi bir siyasi partinin veya herhangi bir şahsın sorunu değil, ülkenin geleceğinin sorunudur. Ya çağdaş ve refah toplumu olmak için çalışacağız veya Ortaçağ karanlıklarına gömülmüş ilkel bir toplum haline geleceğiz. Toplumu çağdaş ve refah toplumu konumuna getirmek kutsal bir görevdir. Görev sorumluluğu bilincine ulaşmış herkesin, komşusunu, dostunu, tanıdığını bilinçlendirip, halk oylamasında "HAYIR" oyu vermesini sağlaması gerekir. Haydi, göreve!    

Bu yazı toplam 451 defa okunmuştur.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Özgür İstanbul | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.