Anayasanın başlangıç bölümünde, Anayasa için; “Türk milleti tarafından demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur” der. Bu, her yurttaş Anayasayı korumak ve kollamakla yükümlüdür, anlamına gelir. Yine Anayasanın 2.Maddesinde “ Türkiye Cumhuriyeti…Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” der.
Bugün yaşayarak gördüğümüz gerçek; Türkiye Cumhuriyetinin, Anayasanın tanımladığı gibi, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” olmadığıdır. Bu ilkeler Beştepe’deki Külliyenin karanlık mahzenlerinde kaybolmuş durumda. Devletin gücünü eline geçiren siyasilerin bu gücü siyasi çıkar sağlamak için kullandıkları bir ülkede, demokrasiden bahsedilemez. Siyasilerin devletin gücünü, hukuk devletini ortadan kaldırmak pahasına, kendi çıkarları için kullandıklarını, yaşayarak öğreniyoruz. Devlet kadrolarını tarikat ve cemaatler işgal etmiş durumda. Milli eğitim bilimsel olmaktan çıkmış dinsel bir konuma getirilmiştir. Bu durumda laik bir yönetim tarzından bahsetmek boş bir hayaldir. Ayrıca, Anayasa Mahkemesinin kararlarının hiçe sayılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının tanınmaması, Anayasayı ihlal etmenin somut kanıtlarıdır.
Hukuk devletini ortadan kaldırıp, devletin gücünü siyasi rakiplerini ekarte etmek için kullanmak onurlu bir davranış hiç değildir. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmış olması, milletin seçme hakkını ihlal etmektir. Bu, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ilkesine de aykırıdır. Bu uygulama Anayasanın rafa kalktığının somut bir göstergesidir. Anayasa millete emanet edildiğine göre; Anayasayı raftan indirip yürürlüğe koymak her yurttaşın görevidir. Bu aynı zamanda anayasal bir haktır. Anayasanın geçerlilik kazanması için yurttaşın anayasal direnme hakkı doğmuştur. İçine düştüğümüz kaotik durumdan çıkmak için, bu anayasal direnme hakkını, demokratik kurallar içinde, kullanmamız gerekir.
Yapılan mitingler ve protesto gösterileri bu hakkın kullanılmasıdır. Ülkeyi bu hale getiren iktidardan, ülkeyi bu durumdan kurtarmasını beklemek boşunadır. Çözüm iktidarı değişmesinden geçer. Ülkenin geleceği için sandığın biran önce milletin önüne getirilmesi gerekir. Bunun gerçekleşmesi için gerekirse meydanlardan ve sokaklardan eve girmeyeceğiz.
Milyonlarca insan yoksulluğun pençesinde yaşam savaşı veriyor. Enflasyonun ateşi her mutfağı yakıyor. Ekonomik sıkıntıdan kurtulmanın yolu üretimi artırmaktan geçer. Bunun içinde yatırım yapmak gerekir. Yatırım yapılması için yatırımcının önünü görmesi ve güven ortamının oluşması olmazsa olmazdır. Bütün bunlar ancak devlet hukuk devleti olursa gerçekleşir. Ekonomi ve hukuk birbirine göbekten bağlıdır. İktidarın uygulamalarına baktığımız zaman hukuk devleti olmaktan her gün daha da uzaklaştığımızı görüyoruz. Bunun sonucu ekonomik krizin her geçen gün daha da derinleşmesi oluyor. Çıkış yolu iktidarın değişmesinden geçiyor. Sandık gelmeli ve bu iktidar gitmelidir.
28.Nisan.2025
Pendik
Emin Varol