16 Mayıs 1919… Mustafa Kemal Paşa, ailesine de veda ettikten sonra Kız Kulesi açığında demir atmış olan Bandırma vapuruna gider. Rauf Bey kendisine, işgal kuvvetlerine ait bir torpido tarafından takip edileceğini ve bunu güvenilir bir kaynaktan işittiğini söylemiştir. Atatürk Nutuk’ta şöyle diyecektir: “Ben İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa batıp boğulmayı tercih ettim ve hareket ettim.”
Bandırma vapuru Kavaklar hizasına geldiğinde durdurulur. İtilaf Devletleri subayları güverteye çıkarlar. Kaptan İsmail Hakkı Durusu’nun ifadesine göre silah ve cephane aramak için gelmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa Kaptan’a görevini yapmasını söyler ve Dolmabahçe önünde demir atmış olan yabancı zırhlıları göstererek şöyle der: “Bunlar işte böyle yalnız demire, çeliğe, silah kuvvetine dayanırlar. Bildikleri şey yalnız madde! Bunlar hürriyet uğruna ölmeye karar verenlerin kuvvetini anlayamazlar. Biz Anadolu’ya ne silah ne cephane götürüyoruz; biz ideali ve imanı götürüyoruz.”
Mustafa Kemal Paşa, vapurun kaptanına da sahile yakın bir rota tutmasını söyleyecek ve düşman açısından bir tehlike gördüğünde gemiyi karaya, en yakın sahile oturtmasını isteyecektir.
Gemi, şiddetli fırtına içinde İnebolu’ya gelir ancak karaya çıkamazlar. Sinop limanına girdiklerinde de fırtına sürmektedir. Sinop’tan öteye kara yoluyla gitmeyi düşünürler ancak Sinop’ta ne yol vardır ne de vasıta! Mustafa Kemal Paşa, Üsteğmen Hikmet Bey’i bir sandalla kıyıya gönderir ve Samsun’daki Tümen Komutanlığı’na, gelmekte olduklarını bildiren bir telgraf çektirir.
19 Mayıs sabahı Samsun’a varılır. Mustafa Kemal ve arkadaşları, askerî bando eşliğinde halk tarafından sevgi ile karşılanırlar. Mustafa Kemal Paşa hemen emrindeki iller mülki amirlerine, 15 ve 20. Kolordu Komutanlıklarına telgraf çeker ve bölgelerindeki asayiş durumu hakkında rapor göndermelerini ister.
Aynı gün, İstanbul da hareketlidir. İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Milne endişelidir, Harbiye Nezareti’ne bir yazı yazarak Mustafa Kemal Paşa’nın görevi hakkında bilgi ister. Daha önce de irtibat subayı Bennet Samsun yolcuları listesinden kuşkulanmış, bu kadar çok seçme subayın Anadolu’da ne işi var diye kendine sormuş ve üstlerine çekincesini anlatmıştır.
Bu arada Damat Ferit ikinci kez kabineyi kurar. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da görevli İngiliz askerî temsilcisi ile bölgedeki umumi durum hakkında görüşür. Genelkurmay Başkanlığı’na çektiği telgrafta ise Mütareke sonrası Rumların, “Yunanlılık milli emelleriyle” nasıl şımardığını ve Rum çetelerinin “düzenli bir programla siyasi bir şekle dönüştükleri” ni bildirir. 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya çektiği bir telgrafla da durumun vahim bir şekil almasından duyduğu üzüntüyü, “millete ve memlekete borçlu” olduklarını ve “müşterek çalışma kanaatiyle bu son memuriyeti kabul ettiğini” bildirir ve İzmir’in işgalini protesto için mitingler düzenlemesini ister.
Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam Damat Ferit’i İngiliz oldubittilerine karşı uyarır ve bazı şikâyetleri yerinde tetkik etmek için karargâhını geçici olarak Havza’ya nakledeceğini bildirir. Bu arada Harbiye Nazırlığı Milne’e cevap yazmış; Mustafa Kemal Paşa’nın müfettişlik görevinin, Harbiye Nezareti adına verilen görevlerin uygulanıp uygulanmadığını denetlemek, bölgedeki silahların toplanmasını ve asayişsizliğin ortadan kaldırılmasını sağlamak olduğunu belirtmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Havza’nın ileri gelenleri tarafından ziyaret edildiğinde şöyle diyecektir: “Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız, memleketi kurtaracağız! Bizi öldürmek değil diri diri mezara atmak istiyorlar. Şimdi çukurun kenarındayız. Son bir cüret belki bizi kurtarabilir; zaten başka türlü de dönüş imkânı yoktur.”
Mustafa Kemal Paşa, İzmir, Manisa ve Aydın’ın işgali üzerine dört bir yana telgraf çekerek “milli gösteriler” in canlandırılmasını ve devam ettirilmesini ister. Büyük ve heyecanlı mitingler yapılmalıdır, Babıâli’ye telgraflar çekilmeli, çevredeki “ecnebilere tesir” edilmelidir. Ancak bütün bunlar yapılırken “adap ve sükûnet” korunmalı, Hristiyan halka karşı düşmanca tavır alınmamalıdır.
Harbiye Nezareti’nde de endişe başlamıştır. Protesto mitingleri ve Babıâli’ye çekilmesi istenen telgraflar konusunda verilen emir hakkında bilgi istenir. Mustafa Kemal Paşa bunun, “milletin sinesinden fışkıran teessüratın birer aksi” olduğunu ifade edecektir.
Mayıs sonuna gelindiğinde İngilizlerin endişesi giderek artacak ve Havza’daki İngiliz yetkili Mustafa Kemal’e “vazifesi hakkında şüphesi olduğu” nu söyleyecektir.
İngiliz Yüksek Komiserliği Mustafa Kemal Paşa için Harbiye Nezareti’ne bir nota verir. Notaya cevap, Havza’da Büyük Cami’de İzmir şehitleri için mevlit okutturulması ve ardından Belediye önünde yapılan büyük mitingde halkın, mücadele için yemin etmesidir. Halk, Sıtkı Hoca’nın “Yangın her yeri sardı, yanıyoruz… neye mâl olursa olsun mücadele edeceğiz…” sözleriyle coşacak, miting sonrası da Mustafa Kemal Paşa, Sıtkı Hoca’nın elini hararetle sıkacak ve kutlayacaktır.
6 Haziran 1919… İngiliz bin pişmandır. General Milne, Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’a çağırılması için Harbiye Nezareti’ne yazı yazar. Nazır Şevket Turgut Paşa da Mustafa Kemal’e telgraf çeker ve beraberindeki istimbotlardan biriyle İstanbul’a gelmesini rica eder. Bu çağrıyı kim ve ne için istemiştir? Mustafa Kemal Paşa bu soruyu gizlice Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa’ya sorar. Cevat Paşa’nın gizli cevabı; “Kıymetli bir generalin Anadolu’da seyahati kamuoyuna iyi bir tesir yapmayacağı cihetle İngilizlerin kendisini istediği” yönünde olacaktır. Mustafa Kemal Paşa bunun üzerine Kâzım Karabekir Paşa’ya bir telgraf çekecek ve “…Hükümet aldatarak, İstanbul’a getirtmek planı izlediğinden ben de mümkün olduğu kadar zaman kazanmak ve karargâhımı memleket içerisine sokmak için aynı usulde mukabele ve yazışma yapmaktayım.” diyecektir.
Büyük Atatürk,
Sen düşüncelerini, çok kısıtlı imkânlarla ancak cesaret ve kararlılıkla eyleme döktüğünde, telgraf başında saatlerce kalarak bütün Anadolu’yu uyandırıp kucakladığında, topraklarımız padişahlıkla yönetiliyor ve düşman istediği yeri işgal edebiliyordu. Her şeye rağmen kendine ve halka güvendin ve kazandın. Ne yazık ki, kurduğun Türkiye Cumhuriyeti Devleti bugün yani yüz yıl sonra “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” başlığı altında kararnamelerle yürütülür oldu. Gazi Meclis bina olarak duruyor ancak ruhunu ve işlevini kaybetti.
Bu topraklarda “ülkü, demokrasi, laiklik, hak, hukuk, adalet, emek” gibi kavramlar için meydanlara inmek demek, artık binbir türlü engelle karşılaşmak demek. Gösteri yürüyüşleri hatta festivaller bile yasaklanıyor; insanların bir araya gelmesi belli ki birilerini ürkütüyor! Tek istisnası cami açılışları oluyor! Oradaki tıklım tıklım insan yığını nedense o birilerini hiç rahatsız etmiyor! O açılışlarda konuşanlar da Sıtkı Hocalar değil, hezeyan kusan cahiller oluyor. Yani zihniyet olarak 1919’un gerisine düştük!
Türkiye senden sonra, o Havza’da bahsettiğin “çukur” un etrafından hiçbir zaman tam anlamıyla ayrılamadı çünkü senin yol ve yöntemini içselleştiremedi. Sağa saptı, sola saptı ancak sonuç alamadı. Olan, yitip giden gencecik fidanlarımıza oldu. 21. yüz yılın 22. yılını da yarıladık. Ülkedeki muhalif siyasetin “kürsü konuşmaları ya da dost dayanışmaları ile sınırlı algısı” biraz kırılmış görünse de istenilen ve beklenen muhalefet tarzı henüz hayat bulmadı. Halk da siyasetçi de havalecilik ve eylem arasında gidip geliyor! Muhalefet edenler birlikte bir seferberlik başlatıp halkın arasına henüz karışamadılar!
Vatan için siyaset yapmak birilerinin aklına gelir mi, Bandırma vapurunun taşıdığı “ideal ve iman” tekrar harekete geçer mi bilemeyiz ancak vatan gönüllüleri olarak çalışmakta ve umudu ayakta tutmakta kararlıyız.
Yaşasın 19 Mayıs 1919 ve 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun!
Canan Murtezaoğlu
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.